-35-

15.5K 1.1K 748
                                    

Bir hafta boyunca Jungkook'un karakoldaki işi sürmüştü. Bay Jeon ikimiz için de didinip durmuş, en iyi şekilde savunmalar hazırlamış ve bizi haklı göstermeyi başarmıştı.

Oldukça yorucu bu zaman dilimini okula gitmeden atlatmıştık. Zaten Jungkook karakola her an çağırılır diye evden bile çıkmamasını söylemişlerdi. Hâl böyle olunca ben de onunla kalmıştım. Okula tek başıma gitmek hâlâ korkunçtu.

Zaten sınavı da siktir etmiştim. Çalışmaya geç başlamamın yanı sıra beni sürekli yetersiz hissettiren ailemin de katkısı büyüktü. Annemi ve babamı görmeyeli aylar olmuştu. Yaşadığım son olaydan sonra onların eksikliğini daha net bir şekilde hissetmiştim.

Polis memuru bana annem ve babamı sorduğunda... Onları aramak istediğinde... Aradığında ve babama ulaştığında ancak babam sert bir dille ne bok yediği umrumda değil dediğinde...

Mutsuzdum.

Sanırım bu hayatta şanslı olduğum tek konu arkadaşlarım ve Jungkook'tu. Jungkook. Jungkook asla eksik hissettirmezdi bana. Sürekli üç adım sonrasını düşünür, bazen kaş yapayım derken göz çıkarsa da her zaman nazik ve en azından bana karşı sakindir.

Annesi ve babası beni ailelerine öyle güzel kabul etmişlerdi ki babamın telefon numarası istenene kadar onları aklıma bile getirmemiştim.

Şu an da daha fazla düşünmek istemiyordum zaten. Tek istediğim bir çöp gibi yaşayıp gitmekti. Hayallerimden de vazgeçmiştim.

Sekiz yaşındaki Taehyung beni görseydi ağlamaya başlardı. Sonra babam da erkek adam ağlamaz diye nasihat vermeye başlardı. Belki de dayak yerdim. Annem de her zamanki gibi izlemekle yetinirdi. Doğurmakla anne olunmuyordu tabii. Spermini bırakmakla baba da olunmuyor.

"Son günlerde dalgınsın."

Jungkook benim için hazırladığı meyveli içeceği önüme bırakırken alnıma bastırdı dudaklarını. Gözyaşlarım yerine akan burnumu çektim ve başkalarımı kaçırdım. Kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmiyordum artık. Jungkook beni her daim anlasa bile sanki hislerimi düzgün ifade edemiyor gibi hissetmek canımı yakıyordu.

"Bir şey yok." dedim bu yüzden. Jungkook karşımdaki sandalyeye oturdu. Salonda babasının birkaç misafiri vardı ve biz mutfakta takılıyorduk.

"Beni kandıramazsın. Anlat hadi."

"Üstüme gelme. İyi hissetmiyorum."

Uzanıp yanağıma dokunduğunda kısa bir anlığına kendimi geri çekmek istedim ancak içimde onun ne suçu var diyen ses beni durdurdu.

Onun hiçbir suçu yoktu. Jungkook'a çok şey borçluydum. Bunca zaman yanımdaydı ve bana kimsenin yokluğunu da hissettirmemişti. Ancak bu tavrım yalnızca ona değildi ki. Hiç kimseye bir açıklama yapmak istemiyordum. Böyle olmak için herhangi bir sebebe ihtiyacım yoktu çünkü.

Kötü hissediyordum. Sadece bu.

Her şey bir anda üst üste gelince oldukça bunalmıştım. Şimdi de en ufak şeyde patlamaya yer arıyordum. Pimi çekilmiş bomba gibiydim resmen. Yanlış birinin yanında patlamak istemiyordum. Kırıcı olurdum. Geri dönüşü olmayan şeyler yapardım yoksa.

Jungkook parmağıyla gözümün altını okşadı. Dokunuşu öyle hafif ve nazikti ki gözlerimi kapatmama engel olamadım. Dokunuşundaki naifliğe odaklandım bir süre.

"Ben her zaman burdayım. Bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun, değil mi? İstediğin herkesle konuşabilirsin. Annemle, babamla, istersen bir psikologla. Nasıl iyi olacaksan."

class b ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin