1

4.7K 171 131
                                    

Yağmur damlalarını camda ufak tefek ıslaklıklar bırakırken siyah örgü kazağımı üzerime geçirdim. Çekmeceleri karıştırarak binbir güçlükle bulduğum tarağımı saçlarımdan hızlıca geçirerek saçlarımı öylece kendi haline bırakmaya karar verdim. Zaten fazla bir şey yapmama gerek yoktu yarım saatlik bir dışarı gezmesi için hazırlanamazdım, üşenirdim ben.

"Kül! Hadi kızım geç kalacağız ya." Klasik Serenay sitemi kulaklarıma dolarken gözlerimi devirdim. Aynada son kez şöyle bir kendime bakıp iç sesimin dile getirdiği paspal görüntü çağrılarını kulak arkası ettim. "Hazırım, çatladın mı? Geldim işte."

Serenay her zamanki gibi sarı upuzun dalgaları saçlarını omuzlarından bırakmış, krem-beyaz tonlarında giyinmişti. "Bıkmıyor musun hep böyle giyinmekten? Cicili bicili kızım." Gülümsedim.

"Bıkmıyorum, hem bugün çok özel bir yere gidiyoruz ekstra albenim olması lazımdı." Kıyafetinin göğüs kısmını şaşağıya çekerek göğüs dekoltesini daha da belirgin hale getirdi. "Bak böyle yapıyoruz saçımızı savuruyoruz, falcımız üç beş fazla bilgi veriyor öğren bunları kız kurusu," diyerek bana dil çıkardı.

Tekrar gözlerimi devirdim. Serenay işte, onunla konuşurken gözlerimi devirmekten asla bıkmıyordum ona karşı gösterdiğim tek adam akıllı mimikti belki.

Serenay benim çocukluk arkadaşımdı, ve biz gerçekten yakın arkadaşların zıt karakterler olduğunun kanıtı niteliğindeydik. O ne kadar neşeli ve iyimserse ben de bir o kadar bel altı şakalarına bayılan, son derece ciddi ve ruhsuz biriydim. Dış görünüşümüz bile zıttı. Onun sapsarı saçları gök mavisi gözleri vardı. Ben ise sadece siyahtım. Vücudumda bile tek renk barındıran yer dudaklarımın pembesiydi.

"Anahtarı al ayakkabılıktan," diyerek botlarımı ayağıma geçirdim ve Serenay'ın bin beşyüzüncü kez aynada kendine bakmasına tekrar, tekrar ve tekrar göz devirerek bir cevap verdim.

Apartmandan çıktık ve hafif çiseleyen yağmurun altında yürümeye başladık. "Çok heyecanlıyım ya, bak kahveleri içerken sakın ama sakın birbirimizle ilgili konuşmak yok, şimdi dinleme cihazı falan vardır masada keriz gibi kandırıp paramızı alırlar." dedi ciddiyetle.

Gülümseyerek kolumu omuzuna attım. Benden beş santim kadar kısa olduğu için bu hareket beni hiç zorlamadı. Çok seviyordum onunla böyle yürümeyi.

"Zaten keriz gibi falcıya gidip paramızı kaptıracağız. Ne kadardı bu fal?" dedim memnuniyetsizce. Cimriliğim gene kendini belli ederken Serenay'ın şuh kahkahası yüzünden bir kaç kişi bize bakmıştı.

"Allah'ın cimrisi, sen söylenme diye ben ödeyeceğim dedim ya senin paranı."

Cebimden anahtarlarımı çıkararak arabamın kilidini açtım ve sürücü koltuğuna yerleştim. "En son sen mi kullandın bu arabayı vicdanına kadar çekmişsin koltuğu Serenay! Bulduğun gibi bıraksana kızım şunu." dedim sahte bir sinirle.

Ellerimi bir kaç kez direksiyona vurarak kendimi geriye doğru ittim ve uzun bacaklarıma yer açmaya çalıştım. Serenay ise yüzünü buruşturarak dediklerimi taklit etmekle meşguldü.

"Neredeydi bu falcı?" Dedim.

"Hemen şu ışıklardan dönünce, Lafbelart diye bi mekanda. İnanamazsın Kül aşırı iyiymiş falcı, kızım tarih veriyormuş tarih!"

Derin bir iç çekerek direksiyonu kırdım. Hayatımla ilgili daha fazla detay öğrenmek istemiyorum, ki birinin bunu bilip bana söyleyeceğine de imkan vermiyordum zaten. Sırf Serenay'ı kırmamak için gidiyordum falcıya.

Ölüm ÖpücüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin