20

1K 100 59
                                    

Başlamadan önce hatırlatmak isterim ki, bu hayatta hiç bir şey oylarınızın ve yorumlarınız bildirimden daha fazla beni mutlu etmiyor!

Minik yıldızımızı parlatmayı ve yorumlarınızı dile getirmeyi unutmayın  🤍

🪞

Hayatın bazı hamleleri insanlar için kaldırılamayacak boyuttaydı. Gerçekte kurduğumuz tüm planlara Tanrılar güler, kendi istediklerini yaparlardı. Sizin özenle büyüttüğünüz bir çiçeği soldururlardı, özenle yaptığınız bir resme su dökerlerdi, dünyanın en güzel kelimeleriyle yazılmış bir mektubu postada kaybederlerdi. Ama Kül'ü yanmış verandanın ortasından çekip alan bu adam için işler biraz farklıydı.

Tanrılar ondan biriciğini, kız kardeşini çalmışlardı. Lakin adam içten içe biliyordu, abiler hissederdi. Neşesiz bakışları Kül'ün suratı avuç içlerindeyken neşelendi. O bilmese bile burada onunla olmak bu adam için paha biçilemez bir histi. Hasretle Kül'ün yüzüne düşen koyu renk saçlarını nazik bir hareketle geriye ittirdi. Babasına öylesine benziyordu ki, adamın içindeki hasret daha da büyüyüp kopacak bir fırtınaya dönüştü.
Adam iri bedeninin avantajını kullanarak çöktüğü zeminden kollarının arasındaki Kül'le kalktı. Ayakları kız kardeşi yanındayken yere öylesine sağlam basıyordu ki, her bir adım bu dünya için deprem niteliğindeydi. Botları hafiften tutmuş karların arasında iz bırakırken vücudu taşıdığı yüklere rağmen dikti.

Kış artık iyice kapıya dayanmış, ağaçların dallarını örten beyaz bir örtüyü yer yüzüne sermişti. Hava yağan kara rağmen açıktı. Bir kartanesi Kül'ün yüzüne düştüğünde soğuk Kül'ün yüzünü ısırdı. O arafın içinde tıkılmış kendini ararken bu ısırığı önemsemedi. Adam Kül'ün içinde yanan ateşi fark edebiliyordu, kaşlarını çoktan çatmış onun burada ne işi olduğunu düşünmeye başlamıştı.

Onu izliyordu, uzun zamandır etrafında olsa da bazı şeyleri gizli tutmakta kararlıydı. Ortaya çıkan her yeni sır suyu bulandırmaktan başka bir şey yapmazken, Kül'ün hayatının yeterince karışık olduğunu zaten biliyordu. Adamın gözleri Kül'ün artık kavruk gözükmeyen teninden kolundaki kan lekesine kaydı.

Bilinçsizce zemine yığılıp arafa geçtiğinde dikişlerini zorlayıp kanamalarına sebep olmuştu. Adam kan lekesini görünce dolan gözlerine engel olamadı. Kurşun yarası için kendisini öylesine suçluyordu ki, artık bu işe devam edemeyeceğini düşündü.
Yine de devam etmek zorunda olduğunu biliyordu. Artık işin ucu Kül'e dokunmuştu. Yoksa o etliye sütlüye karışmazdı.

Ormanın içinden çıktılarında yolun kenarında öylece kapısı açık bekleyen Kül'ün arabasını gördü. Kül daha fazla üşüsün istemediğinden seri hareketlerle onu arka koltuğa yatırdı. Sürücü koltuğuna geçtiğinde kafası çok karışmıştı. Artık ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Hayatının ortasına gökten düşer gibi giren kız kardeşi onun hayata dair bütün planlarını mahvetmişti. Tarafını öylesine şaşırmıştı ki, namlunun ağzına gelen kurşun kimin kafasında patlayacaktı o da bilmiyordu.

🪞

KÜL'DEN

Karanlık bir köşede saklanmış zihnimdeki bütün anılardan kaçıyordum. Tek bir an, tek bir anı zihnin gizli saklı yerlerinden çıktığında külü tekrar ateşe atıp yakabilir miydi? Yakabilirmiş. Zihnimin içinde oturan bedenim ezilip büzülmüştü. Tam on dakika, on dakikalık bir an benim üzerime bir enkaz düşürmüştü. Artık en güvendiğim kalem, masumiyetim yıkılmış, keskin parçaları avucumun içini kesip geçmişti. Aşkın sıcak hissiyatı sanki gerçekten yapabilirmiş gibi etimi yakmıştı. Öylesine hissetmiştim ki ihaneti, kızgın bir demirle dağlanmışım gibi yanık etimin kokusu bile burnuma dolmuştu.

Ölüm ÖpücüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin