Gün doğduğunda uyumaya fırsat bulduğumdan gün benim için akşam üzeri başlamıştı. Ağlamanın verdiği yorgunlukla öyle deliksiz uyumuştum ki bu eve geldiğimden beri ilk kez dinç bir şekilde uyanmıştım. Sert zeminde yatmak vücudumun tutulmasına sebep olsa da sıcak bir duşla çözüm yolu üretmiş havaların iyiden iyiye kış havasına çalmasıyla sweatshirt-tayt kombinimi sonunda yapmıştım.
Eve geldiğimden beri hiç odamdan çıkmamıştım. Yatağımda öylece uzanmış tatlı esintinin odamın penceresinden gözüken ağaçların arasında dolanmasını izliyordum.
Serenay'ın son zamanlardaki garip tavırları beni içten içe düşüncelerimle boğuşmaya itiyor, gözlerimin daldığı her yerde içimde yeni çatışmalar doğuyordu.
Kendimi bildim bileli Serenay'ın üzerine düşmekten ve onu korumaktan kendimi alamıyordum. Arkadaşlığımız benim için büyüleyici bir auraya sahipti. Onunla normal anlarımızdan birini hatırladım.
O zamanlar yirmilerine yeni basmış özgürlüğe aç gençlerdik. Fevri davranışlar sergilemekten çekinmiyor, duygularımızın düşüncelerimizin önüne geçmesine izin veriyorduk. Aile yaşantılarımız iyi olsa da bu bize yetmiyor; hep daha fazlasını istememize sebep olan bir açlık içimizde büyümeye devam ediyordu.
Ağustosun sıcak günlerinden birinde Beşiktaş sahilde iki bira ve kamp sandalyelerimiz eşliğinde gelecekteki hayatımızla ilgili yorumlarda bulunuyorduk o zaman.
"26 yaşında evli ve çocuklu bir işsiz olacağına yemin edebilirim," demişti Serenay. Bu tahmininin ne kadar yanlış olduğunu anımsayacak kadar eski günlerimizi düşünüyor sayılmazdı.
Dikkati bu sıralar o kadar Devrim Demirgan'ın üzerindeydi ki; benim yerime onunla olmayı çok kez seçmişti. Beni geri plana attığını fark etmemiş olması onun suçlayacağım anlamına gelmese de kendimi içten içe çürümekten kurtaramıyordum.
Her anını birlikte geçirmiş iki arkadaşken şimdilerde yabancılaşmıştık. Benim hatam olmalıydı. Serenay'ın zarar görmemesi için çaba gösterirken onu kendimden o kadar uzağa iteklemiştim ki aramızdaki bu bağı ilk ben zedelemiş, onu ilk ben ihmal etmiştim.
Eskisi gibi onun her zaman yanında olamıyordum. Devrim Demirgan ve hayatıma yaptığı hızlı giriş, Ocea, Akif, Sencer... Hepsi benim için o kadar üst üste gelmişti ki etrafıma koşmaktan Serenay'ı unutmuştum.
Bana çok incinmiş olmalıydı. Derinlerimde bir yerde sessizce bekleyen suçluluk duygusu huzursuzca yatakta dönmeme sebep oldu. Artık odağım ağaç dallarının hareketlerinden ziyade kendi hareketlerime kaymıştı.
Bu eve ilk geldiğimizde Serenayla konuşmak yerine, Devrim'in amacını anlamaya çalışmıştım. O zaman merak benim için Serenay'ın karışık düşüncelerinden daha önemli bir unsur olduğu için şimdilerde kendime içten içe çok sinirleniyordum. Benim ona vermediğim ilgiyi Devrim Demirgan'da bulduğu için de sinirleniyor olabilirdim.
Kendi sorunlarımı bir kenara atıp Serenay'ın yardımına koşmam gereken her an da onun yanında Devrim belirmişti. Bulduğu şefkatin güzelliğini Devrim'in ona sarılmasından yeterince anlamıştım. Devrim'e bu kadar kapılmasının sebebi tamamen bendim.
Üstelik ben tüm bunları fark etmezken, Serenay; Devrim ile aralarında geçen hiç bir şeyden bana bahsetmemişti.
Sahip olduğum tek dostu kendi ellerimle kendimden uzaklaştırmak berbat bir histi. Devrim ve Serenay'ın sarıldığını gördüğüm an aklımdan geçenler içimdeki suçluluk duygusunu daha da kabartmıştı. Her şey olması gerektiği gibi ilerlerken ben Serenay'ın ihtiyacı olan şefkati bencilce kendi üzerimde istemiştim. Serenay'ın bu zamana kadar benim yanımda olduğu her an için kendimden utandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Öpücüğü
Teen FictionBen ölülerin öpüp ruhunu çürüttüğü bir kızdım. Belki bir kahin. Belki bir katil. Yolumun kesiştiği kaderimle hayat kurmaya çalışan, sır kapılarını aralayan masum biriydim. Belki de değildim. Görecektim. Görecektik.