Devrim Demirgan istekleri bittikten; daha doğrusu ben onun isteyeceği şeyi ondan önce söyleyip onu şaşırttıktan sonra beni ve bilmediğim güçlerimi yalnız bırakarak odadan çıkmıştı. Bir kaç dal sigara içtikten son yatakta öylece üstümü değiştirmeden uyumuştum. Lakin dün gece ki tüm uykumu benim olmayan düşünceler bölüp durmuştu. Sürekli bir çocuk görmüştüm. Boncuk boncuk mavi gözleri vardı. Yüzüme öylece bakıyor ağzından bir kaç sözcükten başka bir şey çıkmıyordu.
"O iyi mi?" Kim diye sormak istesemde, küçük kız bu cümleleri kurduktan sonra kayboluyor beni kendine mahkum eden bir halde rüyalarıma dadanıp duruyordu. Bu yüzden yeteri kadar dinlenememiştim.
Şimdi ise Devrim Demirgan'ın ihtişamlı çalışma odasında Erdem ile birlikte oturup onun gelmesini bekliyorduk. Erdem'in beni apar topar çağırmasıyla elbisenin üzerine ancak upuzun bir hırka giyebilmiştim. Erdem'e baktım.
"Üzerimi değiştirecek vakit yok ama Devrim'i bekleyecek vakit var demek. Epey iyi."
İğnelemelerimi es geçerek hafifçe gülümsedi. Elindeki minik taştan heykelle oynayıp duruyordu. Buraya geldiğimizden beri etrafı ve Erdem'i incelemekten başka bir şey yapmamıştım.
Kasvetli ve korkunç bir ortamın içindeydim. Odada az pencere olmasının verdiği bir etki olmalıydı bu. genel olarak koyu renklerle de döşendiği için insanın ruhunu baskılıyor gibiydi. Devrim Demirgan olsaydım böyle bir yerde hiç bir şeye odaklanamazdım sanırım. Buranın ortamı insanın içini karartmaya yeterdi. Bir nevi stratejik bir hamle de olabilirdi lakin Devrim'in iş görüşmelerini burada yaptığını pek düşünmüyordum nedense.
Sonunda büyük kapı açıldı ve Devrim Demirgan'ın koyuluktan siyaha dönmüş gözleri gözlerimle buluştu. Omuzumun üzerinden yaşadığımız bu kısa bakış nedensizce aramızda ekstra bir gerginlik olduğunu gösteriyor gibiydi.
Masasının başındaki koltuğuna oturdu ve hemen arkadaki kitaplıkta duran buhar makinesini tek dokuşta çalıştırdı. Odaya hoş bir koku dağılmaya başladığında onun bütün kasları gevşemiş gölmeğinin kollarını dirseğine kadar kıvırmaya başlamıştı.
"Yasemin, ne güzel bir tercih." dedim.
Gerginliği bölmek için söze ilk atılan ben olsam da bu hamlem yanlışmışcasına Erdem hafifçe ayağıma vurdu. Devrim ise beni duymamazlıktan gelmiş dirseklerini masaya dayayarak birleştirdiği ellerini çenesinin altına koymuştu.
"Fazlı ile bugün buluşuyoruz. Deniz kenarı bir mekanda. Mekan etrafında pek koğuşlanacak yer yok senin için uzaktan bir mesafe olur mu?"
Hafifçe bir kahkaha koyuverdim.
"Sekizyüz metreye kadar tamamım." Devrim kaşlarını kaldırarak şaşırdığını yeterince belli etti.
"Senin için eşyalarını konumlanacağın yere koyduracağım. Ben belgelerin doğruluğundan emin olana kadar sakın bir şey yapma. İşaret vereceğim sana." Dedi, şakaklarını ovuştururak.
Erdem yerinden kalkarak kristal bardaklara viski koydu ve önümüze iteledi.
"Fazlı yalnız mı gelecekmiş?" Erdem viskisinden bir yudum aldığında ben çoktan bardağın dibini bulmuş sorusunun sonunda bardağı sertçe masaya vurarak doldurmasını başımla işaret etmiştim. Erdemden önce Devrim kristal viski şişesine uzandığında bardağımı yavaşça doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Öpücüğü
Teen FictionBen ölülerin öpüp ruhunu çürüttüğü bir kızdım. Belki bir kahin. Belki bir katil. Yolumun kesiştiği kaderimle hayat kurmaya çalışan, sır kapılarını aralayan masum biriydim. Belki de değildim. Görecektim. Görecektik.