Şok edecek bir bölüm farkındayım. İki sadık okuyucumun yorumlarına bayılıyorum. Harikasınız. İyi okumalar :D
-
Devrim aramızda geçen birkaç kısa konuşmadan sonra halletmesi gereken işler olduğunu söyleyip beni odada tek başıma bıraktı. Devrim'in odasında, genişçe kapının karşısına konuşlanmış yatağında uzanıyordum. Gizlice girdiğim zaman bu yatağın çok rahat olduğunu düşünmüştüm. Gerçekten de öyleydi. Benim odamdaki yatak bunun yanında yerde yatıyormuşum gibi hissettiriyordu. Üstelik Demirgan'ın erkeksi sert kokusu yatağın her yanına yayılmış buram buram ciğerlerime doluyordu. Anestezi ve ilaçların etkisi üzerimden tamamen gitmişti. Kolum hafiften sızlıyor, arada bir yüzümü buruşturmama sebep oluyordu. Yine de ufak birkaç dikişle bu durumdan kurtulmak büyük bir şanstı. Eğer o yeşil ışığı görmeseydim ölebileceğimden daha ziyade Devrimle ne kadar ileri gideceğimizi düşünüp duruyordum.
Sıcak dudakları, hoyrat dokunuşları her aklıma geldiğinde derin bir nefes alıyor, midemde uçan kelebeklere engel olamıyordum. Daha ilerisini düşünmek kalp krizi geçirecek kadar paniklememe sebep oluyordu. Büyüleyici bir rüyadan uyandırılmış gibi hissediyordum. Bu rüyadan beni kaldıran herkesten intikamımı çok büyük alacaktım. Devrim enfes bir adamdı. Benimle ilgili ne düşündüğünü net olarak bilmesem de benim için çok endişelendiğini acı kahvelerinde öylesine net görmüştüm ki hislerinin ne kadar büyük olduğunu kestirememek beni ürkütmüştü.
Bacaklarım yatmaktan o kadar uyuşmuştu ki, karıncalanması artmadan hareketlenmek için doğruldum. Devrim dinlenmem gerektiğini söylese de ufak bir sıyrık için bu kadar yatmama gerek yoktu. Ne kurşun yaraları görmüştü bu bünye, beş altı dikişten bir şey olmazdı. Devrim'in evde olmadığını tahmin edebilsem de evdeki bu sessizliğin sebebini anlayamıyordum. En azından Serenay'ın çoktan yanıma gelmiş olması gerekirdi.
Odadan çıkar çıkmaz yaptığım ilk iş mutfağa gitmek oldu. Saat on ikiye geliyordu. Serenay uyandıysa eğer bu saatlerde olacağı ilk yer mutfak olurdu. Burnuma gelen nefis bir yumurta kokusuyla karnım hareketlendiğinde yalnız olduğum için sevindim. Dev kükremesinden farksız bu sesi bir başkası duysa eminim yerin dibine girerdim.
Mutfağın aralık kapısından Serap'ı gördüm. Elinde genişçe bir tavayla yumurtayı pişiriyordu.
"Günaydın," dedim kapıyı biraz aralayarak. Serap gülümseyerek bana döndü. Üstündeki önlüğü düzelterek başıyla beni selamladı. Mutfak masasında yeşil bir elma kemiren Erdem'i gördüm. Çatık kaşlarıyla elmanın ısırdığı yerine bakıyordu. Belli ki beni fark etmemişti.
"Çok dalgınsın?" dedim neşeyle. Vurulduktan sonra bu kadar neşeli olmak ne kadar garipti. Neşeli olmamam için bir sebep yoktu. Demirgan benimleyken mutsuz olabilir miydim ki?
Erdem irkilerek bana döndü. Bakışlarındaki boşluk ve yorgunluk yüzümün tüm neşesini kaçırarak ciddi bir hale büründürdü.
"Ne dedin?" dedi dümdüz bir ifadeyle. Kaşlarımı çatarak karşısına oturdum. Erdem elmasını iştahı kaçmış gibi bırakarak gözlerini kaçırdı.
"Ne oluyor?" dedim kısaca. Bu durum üzerine söylenebilecek başka bir şey yoktu. Erdem Serap'a doğru bakarak başıyla kapıyı işaret etti. Bakışlarım mutfaktan çıkan Serap'ı takip etti.
"Olmaması gereken şeyler oluyor," dedi derin bir nefes alarak. Sorgularcasına kaşlarım çatıldı.
"Ne gibi?" dedim sertçe.
"Sen ve Devrim gibi." Sesi buruk ve huzursuzdu. Vücudum saniyesinde gerilirken yerimde huzursuzca kıpırdandım. Devrim'in Erdemle bizimle ilgili konuşmuş olma düşüncesi beni germişti. Biz mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Öpücüğü
Dla nastolatkówBen ölülerin öpüp ruhunu çürüttüğü bir kızdım. Belki bir kahin. Belki bir katil. Yolumun kesiştiği kaderimle hayat kurmaya çalışan, sır kapılarını aralayan masum biriydim. Belki de değildim. Görecektim. Görecektik.