Mezarlıktan eve gelene kadar aklımda dönen tek şey Akif'in göçüp gitmeden önceki iki kelimesiydi.
Efsun Demirgan
Bu işin ipinin ucunu yakalamışım gibi düşünüyordum. Her şeyi sezip bilen zihnim söz konusu yeni bir bilgi olunca durağanlaşıyordu. Asık suratım ve dolu kafam yol boyunca bir çatışma içinde tartışıp durdu.
Evin büyükçe bahçe kapısı gürültüyle aralandığında Efsun Demirgan'ı düşünmeye biraz ara vermeye karar verdim. Eğer ilk harf bana kendi ayağıyla geldiyse cümlenin devamı zaten kendi kendine oluşurdu. En azından öyle olmasını temenni ediyordum.
Beni mezarlık ve ev arasında getirip götüren kişi sürekli bana bakıyor iyi olup olmadığı teyit etmeye çalışıyor gibiydi. Onun bu merakını dindirmeye hiç niyetim yoktu.
Arabanın kapısını açtım ve eve doğru adımladım. Öylece yatıp uyumak istesem de Fazlı'nın Devrim'e verdiği kanıtlara göz gezdirmem gerekiyordu. Bu iş ile ilgili bütün ipuçlarını tüm mental yorgunluğuma rağmen inceleyebilecek kadar dinçtim.
Ev her zamankinden daha sessizdi. Anlaşılan Devrim ve Serenay çoktan bu geceki buluşmaları için çıkmıştı. Düşünecek çok şeyim vardı.
Devrim'in Serenay'a bu anlamsız ilgisinin sebebini merak ediyordum. Serenay zaten içten içe Devrim'e kapılmaya başlamıştı. Yoldan geçen biri bile bunu fark edebilirdi kolaylıkla. Fakat Devrim bu işin içinde neredeydi?
Belki de ondan hoşlanmıştır.
İç sesim Devrim'e kızamazken beni de kendi fikrine çekmeye başlamıştı. Trabzanlara yaslanarak düşüncelerimin girdabında boğuldum dakikaları Erdem böldü.
"İyi misin?" Gergin sesi ve omuzuma koyduğu eliyle onu fark etmiş bakışlarımı doğrudan gözlerine sabitlemiştim. İnsanların bunu sorup durması yada sormak ister gibi bakması sinirimi bozuyordu.
"Ne var ki bende? Hepiniz bir garip bakıyorsunuz?" dedim sinirle. Erdem savunma yapmak ister gibi ellerini göğüs hizasında kaldırdı.
"Kesinlikle bir şey söylemedim, n'olur beni dövme!" Alaycı tavrı beni rahatlatmasada onu bozmamak adına hafifçe gülümsedim.
"Bana Fazlı'nın belgelerini göstersene," Ani ve beklenmedik bu isteğim karşısında Erdem biraz gerilmişti. Üstüne yapışan lacivert gömleği bile patlayacak gibi durmaya başlamış üzerinde parçalanacak gibiydi.
Vücudunu incelemekten kendimi alamadım. Devrimden daha iri olduğu aşikardı. Kolları oldukça büyük ve uzundu. Hatta kolları o kadar büyüktü ki parmağının ucuyla bana sertçe dokunsa beni fırlatabilirdi. Yüzünün aksine vücudu yırtıcı bir hayvan gibi gözüküyordu.
Erdem kendi içinde bir kaç dakika düşündü. Dudakları tam konuşmak için aralanmıştı ki ağzımdan çıkan cümle onun cümlesini ağzından içeriye tepti.
"Doğru, Devrim Demirgan'da tek kopya ve sen gösteremezsin çünkü boynunda taşıyor falan falan," dedim alay eder gibi. Bu sıralar söz konusu Devrim olduğunda hareketlerime mani olamayacak kadar geriliyordum.
"Sen bunu nereden biliyorsun?" dedi kısık bir ses tonuyla. Ulu orta paylaşılmaması gereken bir devlet sırrını söylüyormuşum gibi davranıyordu. Onu ciddiye almak yerine alaycılığımı sürdürdüm.
"Biraz alkol verirsen söyleyebilirim," dedim neşeyle. Doğrudan gözlerimin içine baktı. Masmavi gözleri öyle bir parıltıyla dolmuştu ki Erdem'in yeni bir yüzüyle tanışmış gibi hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Öpücüğü
Teen FictionBen ölülerin öpüp ruhunu çürüttüğü bir kızdım. Belki bir kahin. Belki bir katil. Yolumun kesiştiği kaderimle hayat kurmaya çalışan, sır kapılarını aralayan masum biriydim. Belki de değildim. Görecektim. Görecektik.