Kapağımız değişti! Beğendiniz mi? Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin, dehşet mutlu oluyorum.
Keyifli okumalar...
🪞
Ben küçükken babam pek ziyarete gelmezdi. Hatırlardım annemin gece boyu babamın bir siyah beyaz fotoğrafına bakarak saatlerce ağladığı anları. Ben uyudum zannederdi. Mutfak dolaplarının üstüne bir kaç şişe şarap saklardı hep. Bilirdim özlem canına tak ettiğinde mutlaka şişenin dibi biter, içine izmarit dolana kadar sigarası dudağından eksilmezdi. Kapıyı aralık bırakmasına gerek yoktu bunları görmem için. Hıçkırıklarını duymam yeterdi bana. Gözümün önüne annemin her gece olan, ıstıraplı yüzü belirirdi. Çoğu zaman uyuyamazdım bile bu yüzden. Onu beklerdim, sessizleşmesini, sakinleşmesini. Neden derdim hep, neden annemin içi böylesine yanıyor? Neden hep bağırıyor da sesi bir türlü çıkıp babamın kulaklarına ulaşmıyor?
Onuncu yaşımı kutlarken mumları öyle iştahla üflemiştim ki, annem merakla ne dileğimi sormuştu. 'Bana söylersen dileğin gerçekleşir,' demişti beni kandırıp. Ona neyin bu acıyı çektirdiğini sormuştum. Hatta, 'Ben neden böyle hissetmiyorum anne, benim babam değil mi ki o?' demiştim. Dileğim o duyguyu yaşamaktı. Halbuki daha on yaşındaydım. Öylesine fiyakalı kelimeler biliyordum ki annem çoğu zaman şaşırıyordu. Bu soruma da bu yüzden bu kadar şaşırdı sanmıştım. Halbuki annem geceleri bir daha asla ağlamamıştı. Sorumu da yanıtsız bıraktı.
Şimdi anlıyordum onu, o duygunun ne olduğunu. Sorunun cevabını yıllar kendi kendine önüme getirmişti bile. Şimdi fark ediyordum, annem artık geceleri ağlamıyor sanıyordum. Meğer içine ağlıyormuş. O zaman dileğimin kabul olacağını sanıp sevinmiştim annemin yükü hafifleyecek diye. Yirmili yaşlarımın başına geldiğimde ve aşk kapımı çalmadığında bunların bir safsatadan ibaret olduğunu düşündüm, dileğimin asla kabul olmayacağını. Zaten istemiyordum da artık dileğimi, bu zamana kadar kabul olmayan tek dileğimdi.
Şimdi anlıyordum. Anneme söylersem dileğimi, kabul olurmuş. Şimdi fark ediyordum beni kandırmadığını.
Elimdeki sayfayı bir kez katlayarak Devrim'in çalışma odasındaki masaya bıraktım. Ellerim biraz masa da oyalandı. Gitmemek için direniyordum belki de kendime. Bir kaç iş evrağını hafifçe sağa sola itekledim. Bilinçsizce parmaklarımın gezdiği sayfalardan biri masanın üzerinden kayarak ayaklarımın dibine süzüldüğünde dışarıdan kuş sesleri duyuldu. Hava ağarıyordu. Acele etmem gerektiği için eğilerek kağıdı parmaklarımın arasına aldım. İki sayfalık zımbalı kağıdın arasından minik bir kağıt düştüğünde kaşlarım çatıldı. Zımbalı sayfaları doğrulmadan kolumu uzatarak masanın üzerine bıraktığımda ayağımın dibinde duran kare kağıt içimi rahatsız edici bir hisle kapladı.
Arafta delirdiğim iki gün boyunca kendimle kalmak duyularımda müthiş bir artış sağlamıştı. Ne yapacağımı bilmesem de zihnim gücümü kullanmayı sanki biliyor gibi beni her seferinde yönlendiriyordu. Kağıdı çevirmeden üzerinde ne yazdığını biliyordum.
Sencer Ervan.
Kaşlarım çatılsa da hava iyice açılmıştı. Son şansımı kaşlarım çatık Sencer'in adını sorgulayarak geçirmeyecektim. Masanın dibine bıraktığım küçük çantama uzandım ve kare kağıdı aynı yerine koydum. Kendimden o kadar emindim ki kağıda bakmamıştım bile, öylece ters bir şekilde sıkıştırmıştım tekrar.
Parmak ucumda yürüyerek kapıdan çıktığımda Devrim'in kapısının önünde kısa süreli bir duraksama yaşadım. Yine de benim bunu bizim için yapmam gerekiyordu. Sanki gerçekten ciğerimde kokusunu saklamışım gibi derin bir nefes aldım. Aldığım her derin nefeste, her ne olursa olsun onun kokusuna sığınmaya çalışacağımı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Öpücüğü
Teen FictionBen ölülerin öpüp ruhunu çürüttüğü bir kızdım. Belki bir kahin. Belki bir katil. Yolumun kesiştiği kaderimle hayat kurmaya çalışan, sır kapılarını aralayan masum biriydim. Belki de değildim. Görecektim. Görecektik.