17

892 73 45
                                    

Öncelikle herkese selamlar. Bu işler biraz motivasyon işi olduğu için bu bölümü yazarken biraz zorlandım ve kısa tuttum. Zaten baya bir geç yayımladım. Yine de motivasyon kaynağım Melike'ye teşekkürler. Beni yazmaya itekleyen en büyük etken! İyi ki var. 

Ayrıca bu bölümü farklı karakterlerin ağzından kısa kısa yazdım belki parçaları birleştirirsiniz diye. Umarım gizli spoilerimi anlayanlar vardır :D

Minik yıldızı parlatmayı unutmayın. İyi okumalar. 


SERENAY'DAN

Kollarımı bedenime doladığımda titrememek için verdiğim çaba büyüktü. Ellerimi rahatmışım gibi göstermek için terasın korkuluğuna genişçe koydum. Etrafı göz ediyor yakalanmamak için üstün bir çaba sarf ediyordum. Ben, o ve kapıdaki adamından başka biri yoktu terasta.

"İsteksiz gibisin?" Bakışlarım yeşil gözlerini bulduğunda duruşumun dikleştirdim. Hava serindi.

"Düşünüyorum," dedim tereddütle. Soluklarım gittikçe boğazıma takılıyordu. İhanetin boğazımı sıkan eli bana nefes aldırmıyordu.

"Düşünme faslını geçtik sanıyordum," dedi bir elimi avucunun içine alarak. Tedirginlikle etrafı tekrar kontrol ettim. Hafif bir esinti sarı buklelerimi yüzüme doğru savurdu. Büyük eli zarif bir hareketle saçlarımı yüzümden ittirdi. İşaret parmağının eklemindeki yüzüğün soğuk metali tenime değdi.

"Senin özel biri olduğunu biliyordum," dedi. Sesindeki ufak şüphe kırıntısını yakalamış kaşlarımı çatmıştım. "Bu kadarı bana da fazla geldi, sana da. Yine de o adamlar oraya gitti. O kızın canını alacaklar. O yüzden düşünme." Yeşil gözleri kısıldı.

Ben istemiş, ben yardım etmiş olsam da içimde bir yerlerde huzursuz bir taraf vardı. Belki de Serenay'ın son iyi kırıntılarıydı bunlar. Kül bunu hak etmişti. Kül başına gelen her şeyi hak edecekti.

"Devrim," dedim sıkıntıyla. Eli elimi birazcık sıktığında bunun bir uyarı niteliğinde olduğunu bilmeme rağmen susmadım. "Öğrenirse beni öldürür,"

"Seni o adama yedireceğimi mi sanıyorsun? Ben seni kaç yıl bekledim..." Hasretle yanağıma değen dudakları sıcacıktı. Lakin bende bir kelebek etkisine sebep olmamıştı. Sıcak nefesi içimi gıdıkladı.

"Tibet," dedim fısıltıyla. Dudakları arsızca yüzümde gezinirken sesimdeki ton onu durdurmuştu. Dudaklarını yalayarak aramıza belli bir mesafe koyduğunda bir şey söylemek için ağzını araladı. Çalan telefon sözcüklerini yutmasına sebep olmuş benim derin bir nefes almamı sağlamıştı.

"Efendim" dedi sert sesiyle. Bir saniye durup dinledikten sonra yüzünün aldığı şekil beni korkutmuştu. Koluna dokunarak kaşlarımı sorgularcasına çattım. Başını olumsuz anlamda salladı. İşte şimdi faka basmıştım.


DEVRİM'DEN

Ben rüyaların iyi olduğunu düşünmeyenlerdendim. Gerçekte olamayacak şeyleri görüp uyku aleminde mutlu olmak bana saçma gelirdi. Uyandığımda büyük bir hayal kırıklığıyla baş etmektense, kabus görmeyi tercih ederdim. Aslında rüyalarda bir bakıma kabus sayılırdı benim için. Nasıl olsa olmayacak kadar güzel şeylerden sıyırılıp gerçekliğe düşme durumuydu.

Ben Ateş Devrim Demirgan. Az önce görebileceğim en güzel rüyadan uyandırılmış, rüyaların yalancı güzelliğine aldanmamayı bir kez daha öğrenmiştim. Mıknatısın iki ucu birbirine nasıl çekilirse ben de öyle çekilip gitmiştim.

Ölüm ÖpücüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin