♦ 2.0 ♦

68 4 34
                                    


Bölüm sonunda görüşmek üzere canımın içleri! Sevdiğim bir şarkıyı paylaştım belki dinlemek istersiniz!

Sizi bölümle baş başa bırakayım. Öpüldünüz, sevildiniz...




"Bu iz?"

"Babamdan, dedemden ve... senden kalan son izim."

Melike yutkunamamıştı bile. Ağlayası boğazlarına dolmuş ama gram ilerlememişti. En az yirmi santim olan bu izin üzerinde duran parmakları geri çekilirken Arel cümlesine devam etmişti.

"Babamları kurtarmak için içeri girerken yanan kapının kolu tenimi sıyırdı. Bu izde oradan kaldı."

"Sen... Sen orada mıydın?"

"Evet!"

Daha fazla bir şey demeden oturduğu yerden kalkarken ellerini nereye koyacağını bilemeden kremi onun kucağına bırakmıştı.

"Sen... Sen kendin halledebilirsin. Öyle değil mi?"

Düşünmek istemiyordu. Düşünmek istemiyordu. Peki, Arel onu görmüş müydü?

Arel'in bir şey demesini beklemeden kendisini çantasının gerisine atıp oturduğu yerden kucağına çektiği kitabını okumak için arkasına yaslanmıştı. Demek o da oradaydı. Görmüş müydü onu bu yüzden mi bu kadar üzerine geliyordu 'sen yaptın' diye? Peki, kendi görmüşse neden kendi gördüklerini değil de başka deliller bulmaya çalışmıştı. Neden bu kadar karışıktı? Düşündükçe daha da karışıyordu olaylar! Aklını dağıtmalı ve mümkünse sakin bir zamanda yeniden düşünmeliydi. Kitabı yeniden göğsüne yükseltti.

Çok sevdiği yazarlardan biri olan Gülay Hüseynov'un kitabıydı. İncecik olması onu biraz üzmüştü ilk aldığında ama o kadar kolay bir okuması, akıcı bir yazısı vardı ki hemen bitmesin diye yavaş yavaş okumuştu P.S; Boyunda Küçüktü Zaten'i. Şimdi Ve Bir Americano'daydı. Kitaplarının çoğu annesinde kalmıştı. Ama onları buraya getirmek içinde bir şey yapmamıştı. Ne onları koyacak bir kitaplığı vardı ne de oturup kitaplarının tozunu alacak zamanı. Ama şimdi bir şeyler düşünebilirdi.

Arel'in de bir süre sonra ona sormadan denize girmesiyle daha da sessizleşmişti etrafı. Rüzgârın esintisi bacaklarını serinletirken yüzüne hiç vurmuyormuş gibiydi. Hala al al olan yanaklarına en son yaptığı limonataları basacaktı. Vakit hayli geçerken saat akşam beşi bulmuştu. Karnının içinde oluşan minik sinyaller artık acıkmaya başladığını söylüyordu. Hayret ettiği bir diğer şeyde Hare'nin hala yemek için yanına gelmemiş olmasıydı. Demek ki gerçekten özlemişti denizi.

Arel'in arabasının anahtarını alıp bagajdan yiyecekleri almak için adımlamıştı. Bir dakikasını bile almayan yoldan sonra arabaya gelirken bagajdakileri yere bırakıp düğmeye basıp bagajın kapanmasını sağlamış ve geldiği yolu iki çantayla birlikte geri yürümüştü. Allahtan başka bir şey almamıştı. Bunları bile zar zor taşıyordu. Perdelerin altına geçerken hemen çantaları bir kenara bırakmış Arel'in anahtarını çantanın içine atmıştı. Önüne dönünce beyaz olan kare hasırı sermiş üzerine de Halide teyzesiyle hazırladıklarını teker teker açmış güzelce tabaklara yerleştirmişti. Soğutucuya koydukları limonataları da çıkarmış güzelce dizmişti. Yerde oturacaklardı ama kumun güneş görmeyen yerinde altında kalın bir minder olduğu için bunu kimsenin sorun yapacağını düşünmüyordu. Ama bu anıyı telefonuna kaydetmeliydi. Çünkü bu onun ilk deniz pikniğiydi.

Meyveleri de gelmeden önce güzelce yıkadıkları için onu da kayık tabağa yerleştirip güzelce hasırın ortasına yerleştirmişti. Her şey hazırdı. Ve gerçekten acıkmıştı. Dördü de hala denizdeydi. Bir iki saniye çevresine bakınınca herkesin tıpkı onlar gibi masaya kurulduklarını görmüştü. Bir şey olacağını düşünmüyordu. Zaten deniz çok yakındı. Hemen gider gelirdi. On saniyede geçtiği yoldan kumun sıcaklığını ayakkabısının tabanında bile hissetmişti. Gerçekten güzel bir güneş vardı.

İSTEMESEN DE BENİMSİN!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin