♠1.9♠

66 4 54
                                    

Herkese merhaba yeni yine yeniden buradayım. Yorucu bir iş hayatının getirisi olarak kitap okumaya ders çalışmaya bile vakit bulamıyorum artık! İnsanoğlunun bu hayattaki asıl amacını hala çözebilmiş değilim. Neyse özlediniz mi Melike ve Arel'i! Şahsen ben en çok sizleri özledim keşke sizlerle sohbet edebilsek. Hazır mısınız yeni bölüme o zaman bekletmeden buyurun efendim...

Seviyorum sizi!

Öhöm şey! Bilin istedim...

*** *** *** *** ***

Belli ki ağlamak en sevdiği eğlence olmuştu artık.

Emily Brontë

Uğultulu Tepeler

*** *** *** *** ***

Hadi oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Keyifli okumalar!

*** *** *** *** ***

Dondurma kabının kapağını açarken burnuna dolan lavanta kokusuyla donakalmıştı. Gözlerini kırpıştırıp, poşetten çıkardığı dondurmaya bakarken aklına ilk gelen şey Arel'in bunu nasıl bildiğiydi. Üzerindeki şaşkınlığı atıp arkasını dönünce, Arel'in hemen arkasında olduğunu görmüştü. Üzerinde bulunan tişörtün sağ yakası havada dursa da Melike bunlara takılmadan başını geriye atıp Arel'in gözlerine gözlerini kenetledi.

"Nasıl?"

Sesinin titremesini engelleyemedi. Ama bunu nasıl bildiğini hala anlayamıyordu.

"Unuttun mu Minik? Ben senin hakkında her şeyi biliyorum."

Ama bunu nasıl bilebilirdi? Bu herkesin bildiği bir şey değildi ki? Fırat amcasıyla gittiği bir günlük iş görüşmesinin sonucunda tatmıştı bu güzel lezzeti. Fırat amcası onun için iki kilo alıp özel soğutucu çantasıyla İzmir'e getirmişti. İdil'in bile en sevdiği olmuştu. İzmir'de bulmak zor olduğundan Muğla'ya gitmek için türlü bahaneler bulsalar da hiçbir zaman gidememişlerdi. Birkaç kere Toprak abisi alıp gelmişti. Bununla da yetinmişlerdi.

"Ama bu burada yapılan bir şey değil ki?"

"İmkânsızda değildi ama!"

Bu garip durumdan kurtulabilmek için kendini tezgâha yaslamış, ellerini de iki yanına koymuş ondan uzun olan adamın gözlerinden gözlerini ayırmıştı. Arkasını dönerken titreyen sağ elini çekmeceye atıp dondurma kaşığını tezgâha bırakmış ve dondurmaları kâselere ayırmıştı. Mutfağın pırıl pırıl olması gözünden kaçmazken onlar gittikten sonra Halide teyzenin durmadığı belliydi. Hızlıca doldurduğu kâseleri kenara koyarken sorup sormamak için arkasını dönmüştü.

"Sen nasıl yemek istersin?"

Arel'in ada mutfağın kenarında ayakta beklediğini görmüştü. Elindeki telefonda öyle hızlı bir şeyler yazıyordu ki onu duyup duymadığından emin olamadı.

"Seninkinden."

Verdiği cevapla boğazında gezen bir gıcıklık, nefesini sekteye uğratmış ama arkasını dönüp işine devam etmişti. Can ve Hare için kakao ve vanilya, kendileri içinde lavantalıdan doldurmuştu. Halide teyzenin akşamları eve geçtiğini Arel arabada gelirken söylemişti. Aç olmadıkları için yemekleri dolaba kaldırmış, dondurmaları hazırlamıştı. Gerçi Hare muhtemelen bir daha acıkacaktı.

Kâseleri tepsiye dizerken, Arel'in telefondaki yazışmaları da kulağına geliyordu. Ara sıra ettiği kısık sesli isyanlarda öyle!

"Dışarı mı çıkarayım? Yoksa salonda mı?"

İSTEMESEN DE BENİMSİN!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin