Jungkook aldığı onayla birlikte istediği gibi hemen yanına yaklaşmış kolları yettiği kadar Taehyung'un beline sarmıştı. Bu iri ve uzunca olan adam yanında ufacık kalan oğlanın kendisine sarılmasından çok hoşnut olmuş bir güzel sarıp sarmalamıştı.
"Yanıma çok yakıştın küçüğüm."
Kafasını göğüsüne yaslamış oğlanın saçları cennetten çıkmışçasına mis kokuyordu ve bu Taehyung'da oğlanın ipek saçlarını okşama isteği uyandırmıştı. Oldukça erkeksi uzunca elini hafifçe saçlarının arasına koymuş yavaş ve büyük bir özenle okşamaya başlamıştı.
Kendisine sığınan küçük bedeni seyre dalmış ve kolları arasındaki bu güzelliğin gerçekliğini bir kere daha sorgulamıştı. Tanrı onu güneş gibi parlak kılmıştı, gece gibi karanlık ruhları olan insanlara ışık olsun diye.
Taehyung'un kendi ruhu da en karanlık gecelerden bile karanlık ve ışığa muhtaçtı. Bunu güneşini, ışığını bulunca fark etmişti.Taehyung kafasını yavaşça eğmiş ve dudaklarını oğlanın saçlarına bastırarak kokusunu içine çekmişti. Sarhoş ediyordu ciğerlerine dolan bu koku. Gözleri geriye doğru kaymış ve bir süre gözleri kapalı bir şekilde öylece kalmıştı.
Bu hareketi Jungkook'u mayıştırmış, büyük olanın kolları arasına daha da sinmesine sebep olmuştu. Dünyadaki en güzel ritim olan kalp atışını dinlemiş, kendi kalbinin hızlanmasına sebep olmuştu.
İkisi de konuşmuyordu. Sadece ve sadece birbirlerinin kolları arasında buldukları huzurun keyfini çıkarıyorlardı. Özellikle Taehyung iki gündür hiçbir şekilde ne uyumuş ne yemek yemiş ne de acısını dışa vurmuştu. Sadece hissiz bir şekilde duruyor aynı sahneler kafasının içinde dönüyordu. O gördüğü babasını vuran adamın yüzü gözünün önünden gitmiyordu.
Jungkook sayesinde babası öldüğünden beri ilk defa gülümsemiş yalnızlık ve acı dışında farklı bir şeyler hissetmişti. Ruhu dinleniyordu onunla beraber kasları gevşiyordu bastırdığı hissetmeyi reddettiği duyguları patlak veriyordu. Tanrı şahit ya kendisini görüp de korkmayan içi titremeyen tek bir insan dâhi yoktu. Jungkook tek istisnaydı. Aksine onun kendisinden asla korkmasını istemiyor şuan olduğu gibi hep ona sığınsın istiyordu. Artık kalbine girmişti güzel oğlan, bırakamazdı.
Jungkook kafasını kaldırmış Taehyung'un gözlerinin içine bakmıştı. Çok güzeldi gözleri oğlanın içinde nice yıldızları nice galaksileri barındırıyordu. Taehyung'un bu bakışlarla gözlerinin içinin gülmemesi olanaksızdı elbette. Jungkook bunu fark etmiş ve gülümseyerek,
"Sarılmanın iyi geleceğini söylemiştim. Daha iyi hissediyorsun değil mi?"
"Evet iyi geldi, geldin."
"Aslında anlamadığım bir şey var. Sen çok huzurlusun hyung. Sürekli yanında olmak ilgilenmek istiyorum seninle ama herkes senden korkuyla bahsediyor. Hiç korkutucu değilsin ki. İnsanlar çok aptal."
Asıl huzurun kendisi olduğundan habersiz konuşuyordu küçük.
"Herkes benden korkabilir ama sen hariç küçüğüm. Senin korkmana gerek yok. Ben olduktan sonra hiçbir şey seni korkutmasın."
Jungkook bu sözlere karşılık kafasını onaylar biçimde hafifçe sallamış ellerini Taehyung'un göğüsüne bastırarak yerinde doğrulmuş ve içi ona iyi gelecek bir şeyler yapma isteği dolmuştu.
"Umm ben galiba acıktım. Yemek yapabilir miyim bize? Hem çok beğeneceksin çok iyi yemek yaparım."
"Zahmet etme diyeceğim ama dediğin kadar iyi yapıyor musun merak ettim. Yap bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Noir Blanc | Taekook
ActionTüm hayatı boyunca güce tapan Kim Taehyung bir anda hayatına giren ve durmadan etrafında tatlı tatlı dolaşıp duran Jeon Jungkook'a tapmaya başlamıştı. "Tu es trop bel mon petit." (Çok güzelsin küçüğüm.) "Je veux juste être ton bel." (Ben, sadece sen...