༽6

999 93 55
                                    

"Bir açık büfe olamasa da idare eder."

Levi dediğin şeye gülümserken, tropikal meyve suyundan bir yudum daha alıyor. Birkaç gün önce Levi'dan fazlaca çekinsen de birkaç gün içinde istemeden fazla yakınlaşma fırsatı bulmuştunuz.

"Yatak rahat mıydı?" diye sorduğunda gözlerini denize çevirdin, neredeyse berrak sayılabilecek mavi suya bakarken Levi'in bunu neden sorduğunu anlayaamadın.

"Koltukta rahat değilsen her gün yerleri değiştirebiliriz," diye bir öneri sundun. Levi kafasını iki yana salladı, "Gerek yok sadece merak ettim."

Birkaç saniye gergince onun yüzüne baktın. Kafanı olumlu anlamda sallarken sertçe yutkundun. Levi gözlerini tabağına çevirdi.

"Fazla yemedin." dedi bir anda. Yeniden onun yüzüne baktın, gülümsemeye çalışırken omuz silktin. "Ben doydum."

Levi gülümseyerek gözlerini devirdi, "Mikasa gibi davranıyorsun, yine de gidip bozuk jambon yemedin. Sanırım şanslıyım."

Levi'in dediği cümleyle kalbin hızlandı, sırıtmamak için kendini zorladın ama istemeden boğazından bir kıkırtı yükseldi. Levi de kendi kendine güldüğünde çatalını bıraktı.

"Tatilin nasıl gidiyor Y/n?"

Burnunu kırıştırdın, "Arkadaşlarım zehirlenmeseydi on numaraydı."

Levi tek kaşını kaldırıp kollarını birbirine bağladı ve sandalyesinde geriye yaslandı. "Benimle birlikte nasıl geçiyor?"

Dudağını kemirdin, Levi'nin bakışları bir süre dudaklarında dolaştı. "Güzel."

Sana meydan okurcasına baktı, ne yapmaya çalıştığını anlamlandıramadın.
"Bu kadar mı?"

Alt dudağını dişlemeye devam ederken kafanı salladın, "Güzel geçiyor, eve dönene dek her günümü dolu dolu geçirmeyi planlıyorum."

Dediklerini duymazlıktan geldi, "Dudağını rahat bırak."

Ağzını açıp ona baktın, çenen gevşerken dudağın serbest kaldı, gözlerini kırpmadan ona baktın. Yavaşça arkana yaslanırken masanın başına bir garson geldi.

"İçeceklerinizi tazelememi ister misiniz?"

İkiniz de garsona dönmediniz. Garip bir göz kırpmama oyunu gibiydi. Onun neden dudaklarına taktığını bilmiyordun.
"İyi olur," dedi garsona doğru Levi. Gözlerini inatla senden ayırmamıştı.

Kendine gelmek için kafanı salladın, normalde gözünü kaçırırdın ama içinden bir ses gözünü kaçırırsan bunun bir karşılığı olacağını düşündün, garson bardaklarınızı alıp uzaklaştı.

İçindeki sesi dinlemedin. Rahatsız edici derecede uzun bir süreden sonra yan masanıza yüzünü çevirdin, gözlerinin yandığını hissediyordun. Birkaç kere kırpıştırdıktan sonra titrekçe nefesini verdin, ne zamandan beri nefes almayı unutmuş gibi davranıyordun?

"Eve dönünce ne yapacaksın?"

"Anlamadım?"
Gözlerini bu sefer inatla Levi'a çevirmedin. Ona istediğini vermeyecektin. Denizin maviliğine bakıp, karadan bile net bir şekilde görünen mercanların renk şölenini izledin.

"Mezun olacaksın, ne düşünüyorsun? Bölümünden mi devam edeceksin?"

Gözlerini denizden ayırmadan, "Belki yüksek lisans için Boston'a giderim." diye mırıldandın. "Tam karar vermedim."

"Garip," dedi.

Gözlerini bu sefer ona çevirdin, bakışlarının seni sarıp sarmaladığını ve boğazını bir ip gibi sıktığını hissettin.
"Normalde insanlar okulunu erken bitirmenin derdinde, yüksek lisansa gerek duyan az insan var."

𝙗𝙚𝙖𝙘𝙝𝙗𝙤𝙮,  𝘭𝘦𝘷𝘪 𝘢𝘤𝘬𝘦𝘳𝘮𝘢𝘯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin