İlk defa New York'taki çok özenerek döşediğin minimalist dairenden nefret ettin. Durmadan camdan içeri giren şehrin uğultusundan nefret ettin, kendi seçtiğin gri nevresim takımından nefret ettin.
Ne zaman hastalansan Illinois'de olmayı dilerdin, ıvır zıvırlarla dolu odanın fan posterleriyle dolu duvarlarıyla bakışmayı isterdin. Annenin saat başı yanına gelip ateşini ölçmesini, hiç sevmediğin limonlu hasta çorbasını sana içirmesini özlerdin.
Şimdi L koltuğun üzerinde iş kıyafetlerinle uzanmış, titremenin geçmesini bekliyordun. Burnunu çekip üzerindeki çarşafa daha çok sarıldın ama sanki ne kadar sarılırsan sarıl seni ısıtmıyordu.
Mikasa'nın numarasını zorla bulup aradığında hemen açtı, "Y/n?"
"Mikasa, iş çıkışında yanıma gelebilir misin? Gerçekten iyi hissetmiyorum."
"Sen iyi misin Y/n? Sesin çok kötü geliyor, istersen şimdi geleyim? Hastaneye gittin mi?"
Arkadaşının ardı ardına sorduğu sorular kafanı karıştırmıştı, sadece "Hayır." diyebildin.
"Hastaneye gitmen lazım Y/n, of, bir dakika."
Mikasa'nın arkaplanda birileriyle konuşmasını duydun ama hepsi bulanıktı. Mikasa sana önemli olduğunu tahmin ettiğin bir şeyler söylerken sadece "Uyursam geçer," diye sayıklayabildin.
Telefonunu bir yana bırakıp uykunun seni derinliğine çekmesine izin verdin.
Huzurlu bir uyku değildi, soğuk ve takıntılıydı. Rüyalar seni tekrar tekrar kovaladı ve bir şeyler seni hep rahatsız etti, rüyaların sonuna gelemeden yarıda kesildiler ve en baştan yeniden başladılar.
Rüyanda siyah uzun bir şey gördün, yalnızlığın gibiydi. Seni nefessiz kalana, ciğerlerindeki tüm havayı harcayana dek kovalayıp duruyordu, doktora gitmem lazım.
Rüyalarından kurtulmayı başarsan da gözünü açtığın an sanki göz kapaklarını biri aşağı çekiyormuş gibi hissediyordun, L koltuğunda dönüp durdun, boğazının acısından yutkunamazken birinin başına çekiçle vurduğunu sandın. İşemem de lazım.
Batan güneşin son ışıklarının gözüne çarpmasıyla gözlerini araladığında, biri hala çekiçle kafana vuruyor gibiydi.
Y/n! Y/n! Evde misin?
Birbirine karışan sesler gittikçe yükseldi ve tek bir yerde birleşti, Y/n?
Telefonun koltuğun üzerinde titreşip duruyordu, dördüncü kere titreştiğinde ekrana baktın, Levi Ackerman.
Kapın tekmeleniyor gibiydi ama yükselen tüm sesler yüzüne çarpıyordu, gözlerini kırpıştırarak üzerindeki çarşafla birlikte sürünerek kapıya yürüdün, hala rüyada gibiydin, kapıyı açarsan sanki siyah uzun yalnızlığın seni tekrardan kovalamaya başlayacak, üzerine atlayıp tamamen ele geçirecekti.
Y/n evde misin?
Kapının koluna asılıp yavaşça kapıyı araladın, kapı sanki süzülerek açıldı ya da hala rüya görüyordun. Levi endişeli bir şekilde içeri girip bir panda gibi çarşafa sarılmış olan senin yanına geldi. Titrerken dişlerin birbirine çarpıyordu, "Y/n aman Tanrım yanıyorsun!" dedi elini alnından çekip. Kapıyı ayağının tersiyle kapatıp seni içeri salona geri götürdü.
Üzerindeki ceketini çıkartırken hala sana bakıyordu, birden yapış yapış olduğunu hissettin, üzerine mi işemiştin? Yutkunmaya çalışıp gözlerini kıstın,
"Kaç tane ağrı kesici aldın?"Kaşlarını çatıp kafanı salladın.
"Y/n hiç mi almadın? Doktora gitmen lazım.""Gidemiyorum."
Yüzünü buruşturup ağlamaya başladığında Levi sana endişeli bir şekilde baktı, "Tamam ağlama bebeğim ben buradayım." dedi ve sana yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙗𝙚𝙖𝙘𝙝𝙗𝙤𝙮, 𝘭𝘦𝘷𝘪 𝘢𝘤𝘬𝘦𝘳𝘮𝘢𝘯
Fanfiction•En yakın arkadaşının soğuk nevale abisi Levi sadece memelere yükselen, röntgenci, libidosu boyundan yüksek biri değildi. Ya da sen öyle sanıyordun. *** •"Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum, Y/n. Ama seni çok...