Saatler su gibi akmış gökyüzü karanlığa kendini teslim etmişti. Ay, yıldızların arasında ışıl ışıl parlayarak kendini belli ediyordu. Acılarım azalmak yerine daha da can yakan bir hal almıştı doğrusu. Kulakları ise etraftaki ağustos böceklerinin sesi dolduruyordu. Bedenim iyice halsizleşmiş ağzımdan çıkan tek kelime "Su" oluyordu. Ama ben bile kendi sesimi duyamazken başkaları nasıl duyacaktı? Dilim damağıma yapışmış öylece birileri beni duysun istiyordum. Şayet kurtlara akşam yemeği olmasam bile susuzluktan ölüp gidecektim. Yardım isteklerim kifayetsiz kaldıkça bir kez daha anlıyordum yanlız olduğumu.
Artık susmuştu dilim. Öylece acılar içinde ölümün bedenimi kucaklamasını bekliyordum. Bir ses yayıldı kulaklarıma: Uluma sesi. Ağustos böceklerinin sesleri arasına kurt uluması karıştı. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başlayınca kaçmak istedim. Bedenim kurtlara yem olmayı kabul ederken kalbim inatla reddetiyordu. Sanki kaçmaya çalışsam kaçabilecektim.
Her geçen saniye biraz daha yaklaşıyordu sesler. Bir süre sonra hırıltıyla karışık uluma seslerinin arasında görüş alanıma bir kaç kurt girdi. Vücudum korkuyla titremeye başladı. Bir türlü kendimi durduramadım. Yoksa panik atak mı geçirecektim kurtlara yem olmadan önce.
Sakinleşme amaçlı yerdeki, daha yeni yeni çıkmaya başlayan çimenleri sımsıkı tuttum. Nefes al nefes ver metotuna uydum ve havadaki temiz oksijenin ciğerlerime dolmasına izin verdim. Kalbim artık yerinden çıkacakmış gibi atmıyordu ama hâlâ hızlıydı. Kurtlar hızla yaklaşırken bir umut Ayaz cama çıkarda beni görür diye düşündüm ama olmadı.
Gözlerimi kapattım ve ölümümüm hızlı ve acısız olması için dua etmeye başladım. Artık kurtların sıcak nefeslerini yüzümde hissediyordum."Niye gözlerini kapatıyorsun"
İnce bir ses duydum. Bir kıza aitti bu ses. Korkuyla yumduğum gözlerim umutla açıldı.
Tepemde dikilen hemen hemen benim yaşlarımda bir kız merakla bana bakıyordu.
"Kafan kanıyor."
Kafana demirle vurursa ve daha o yara iyileşmeden 3.kattan düşersen seninde kafan kanar dememek için kendimi zor tuttum. Bu yüzden kafamdan önce önemli olan bedenimde ki acı ve sanki beni yemek için kavga ediyormuş gibi kenarda birbirlerini ısıran kurtlardı. Kurtları göstererek merakla sordum.
"Onlar beni mi yiyecek?"
Kız bu sorumdan sonra beni sanki deliymişim gibi süsmeye başladı. Ve bir anda gülmeye başladı. Zar zor konuştu.
"Seni mi?"
Karnını tutarak gülmeye devam ederken ekledi.
"Onlar vejetaryen."
Ne demek onlar vejetaryen? Ot mu yiyor bu kurtlar. Yoksa ayaküstü bu kız benle maytap mı geçiyordu? Kız sanki içimi okumuş gibiydi.
"Şaka kız şaka. Ama merak etme senin derin biraz parçalanmış. Onlar her şeyi yemiyor: Hayvanlar ve kendileri parçalamaya başladıkları insanları hariç."
Bu durumda şanslı sayılırdım galiba. Ama bir dakika! Benim nerem parçalanmış olabilir ki? Sonla aklıma gelen şeyle boynum sağa düştü.
Doğru ya kanatlarım. Kız yanıma çömelerek sıcacık ellerini yüzüme değirdi. Ve bir şeyler mırıldandı.
"Çok soğuksun." Ve ekledi:
"Şimdi seni tedavi etmemiz gerek. Bunu ben yapamam çünkü tedavi etmekten anlamam. Ama Defne teyzem bu işlerde çok beceriklidir. Seni onun yanına götüreyim. Bir kaç güne bir şeyciğin kalmaz."
Bir yandan da sanki bir şey arar gibi etrafı inceliyordu.
"Ama asıl önemli olan seni nasıl götüreceğiz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktaki Umut
FantasyMeva da isterdi topuklu ayakkabısı düşünce onu arayan biri olsun. Ya da minik dünya tatlısı 7 cüceyle arkadaş olsun. Ya da saçları upuzun olsun ve saçları ile ahenk içinde dans etsin. Ama Meva öyle bir devirde doğdu ki ne biri topuklu ayakkabıyla ka...