24.Bölüm

33 17 14
                                    

Merhabaaa!

____________________________

Her çığlığın ardından biraz daha büzüldüm bulunduğum yerde ve bir o kadar da yerin dibine girdim. Her haykırışda bir kez daha anladım burada istenmediğimizi, buraya ait olmadığımızı. Her ne kadar bunu inkar etsekde gerçek buydu. Bu krallıktaki herkes kaybettiği şeyi bulup kazanmak için bir oyunun içindeydi ama biz perilere bu oyunda kazanmaya çalışmamız için bir rol bile verilmedi. Ama asıl sorun şu ki onlar asıl kaybettikleri şeyi bize bu oyunda bir şans vermeden bulamayacaklardı.

Çığlık derinliğini her ne kadar arttırsa da buradan gitmeliydim, gitmek istiyordum. Arkama dahi bakmadan koşarak giriş kapısına yöneldim.

Sarayın odama çıkan merdivenlerini sanki arkamdan atlı kovalıyormuş gibi çıktıktan sonra nefes nefes kapımın önüne vardım. Dışarıdaki çığlıklar birbirine karışırken sıkıntıyla anahtarı koyduğum cebi karıştırmaya başladım, yoktu. Anahtar yerinde yoktu! Panikle cebime bir kaç defa daha karıştırmama rağmen elime geçen sadece koca bir hiçti.

"Bunu mu arıyorsun yoksa?"

Her ne kadar sesin geldiği yöne dönmek istemesem de vücudum bana ihanet etmişti. Babaannemin badem gözleri resmen üstüme kenetlenmişti. Yüzündeki küçük bebeği aşağılarmışcasına olan sinsi bakışları ve elinde sallandırdığı anahtarla korku filmlerindeki ilk ölen kişiden başkasını andırmıyordu bana.

"Bu yaptığınız şey hırsızlık ve cezası ağır."

"Kanıtlayamazsın ki. Hadi kanıtladın diyelim senin gibi daha ne olduğu belli olmayan birine mi yoksa benim gibi eski bir kraliçeye mi inanırlar sence? Hem çalmadım sen düşürmüşsün ben de bulup sana getirdim."

Her ne kadar sözleri inandırıcı gelmese bile inanmaktan başka şansım olduğunu düşünmüyordum. Anahtarı atması için avucumu açtığımda anahtar saniyeler içince elimle değilde yerle buluştu. Resmen benle istihza ediyordu. Bu durum, bana karşı davranışları her ne kadar sinirlerimi altüst etse de katlanmak zorundaydım.

Babaannem arkasına bile bakmadan giderken yerde ki anahtarımı alıp odamı açtım ve hemen ardından da kilitledim.

Bulduğum bebek öylece uyumaya devam ediyordu. O kadar çığlığa, sese uyanmaması her ne kadar şaşırtıcı olsa da benim işime gelmişti. Şayet uyanması durumunda tüm sarayı ayağa kaldıracağı bir aşikardı.

Parmak uçlarımda yürüyerek yatağa kadar yaklaştım. Bebeğin uyanmaması için elimden geleni yapıyordum. Ama bu bebeği neden saraya getirdiğim ya da bu saatten sonra bu bebekle ne yapacağımı bilmiyordum. Ani bir korku ve endişeyle bebeği almış ve buraya getirmiştim. Belki bir ablası, bir abisi vardı. Ya da belki annesi ölmemişti bile. Yanında yatan kişi ablasıda olabilirdi. Beynimi dolduran ve iyice strese girmeme neden olan bu düşünceler beni koca bir boşluğun içine itiyordu.

Ama sakin olmalıydım. Eğer bugünlük bu bebeği burada tutabilirsem yarın ailesini aramaya gidebilirdim. Ama yarına kadar ya yakalanma ihtimalim o kadar çoktu ki. Daha günün batmasına 3 saat vardı ve temizlikte halen benim odama gelinmemişti. Şimdi götürsem ne olabilirdi ki? Ama asla bebeği tek başıma çıkarmama imkan yoktu. Aden'i bulmalıydım. Ama onun ne kadar yardım edebileceği de muammaydı. Annesinin kaybından sonra onu bir daha görmemiştim. Ne onu ne Kaan'ı.

Karanlıktaki UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin