4.Bölüm

151 104 14
                                    


Hiç ışık yok. Kapkaranlık ve soğuk. Üşüyorum, korkuyorum aynı zamanda titriyorumda. Canım yanıyor ama bağıramıyorum bile. Bir uçurum kenarında oturuyorum öylece. Ayağımın altından kayan minik taş parçaları uçurumun karanlık boşluğunda kaybolurken ahenkli sesler çıkarıyordu öylece. Bir ses yayıldı kulağıma. "Ben buradayım kızım." Ve yine aynı ses tekrarlandı durdu. Ayağa kalktım ve etrafımda döndüm. Ses hep yankılanıyordu. Bir o tarafa bir bu tarafa koşuyordum ama bir türlü sesin sahibine yaklaşamıyordum. Sanki ben yaklaşmaya çalıştıkça kaçıyordu. Ellerimle kulaklarımı kapattım ve dur diye sayıklamaya başladım geri geri giderken. Ayağım bir boşluğa denk geldiğinde minik taşlarla birlikte simsiyah boşluğa düşerken yardım çığlıkları atmaya başladım. Ve aynı zamanda olmayan kanatlarımı çırpmaya çalışıyordum.

Belki de düşmüyordum. Sadece kendi çığlıklarım arasında kayboluyordum.

Omuzlarımdan sallanmaya başlayınca hızla doğruldum. Başımda Umay vardı. Elinde de bir bardak su. "Kabus gördün galiba" derken aynı zamanda bardağı uzattı. Derin derin nefes almaya çalışıyor ve gördüğüm kabusun şokunu atlatmaya çalışıyordum. Umay'ın elindeki suyu aldım ve tek içişde bitirdim. Elimi kalbime koydum ve ritimle atmasını hissetmeye çalıştım. Çok hızlı atıyordu. Arkamda ki yastığı dikleştirdim ve sırtımı yastığa dayadım. Bir süre önümde ki boşluğu süzdüm. Hava aydınlanmış olacak ki içeriye güneş ışınları giriyordu. Kafamı pencereye doğru çevirdiğimde dev büyük ağaçlar girdi görüş alanıma. Demek ki ormandaydık. Kafamı boşluğa geri çevirdim.

14 yaşındaki bir kıza göre bu kadar aksiyon fazla değil miydi? Peri olduğum için miydi bunca acı. Aslında tam peri de sayılmazdım. Vücudumda insan kanıda taşıyordum. Belki de bunca acı sadece kanatlarım olduğu içindi. 4 yıl sonra öldürür kurtulurlardı zaten. İstedikleri de bu değil miydi? Hem onlar kurtulur hemde ben.

Kulübenin bozuk kapısı gıcırdayınca daldığım boşluktan ayıldım. İçeri siyah saçlı, mavi gözlü, ince, orta boylu ve kanatları gri tonlarında olan genç bir peri girdi. Aynı zamanda odayı naif bir misk kokusu kapladı. Elinde bir tepsi, tepsinin üstünde bir takım iğneler ve ilaçlar vardı. Tepsiyi yatağın yanında ki hafif tozlanmış kahverengi komidinin üstüne bıraktı. Umay ve beni garip garip süzdükten sonra kulübeden sessizce ayrıldı.

Kız kapıdan çıkar çıkmaz içeri beni kurtarmaya gelen peri girdi. Umay ayağa kalktı ve koşarak periye sarıldı.

"Hoşgeldin teyze."

Samimi bir gülüşle tekrarardan ekledi: "O daha iyi."

Galiba burada o ben oluyordum. Umay geri yerine geçerken peride tepsiye doğru ilerledi. "Kafandaki yara çok derin değildi. Tedavisi zorlamadı. Kanatların için yapacak bir şey yoktu. Sadece sızısını azaltmak için ilaç sürdüm" dedi iğneye ilaç çekerken. İğnenin boşluğunu kapatmak için ucunu yukarı doğru kaldırdı ve biraz itledi. İçinden çıkan ilaç yerle buluştu. Kırık kolumu tuttu ve elindeki iğneyi batırdı. Doğrusu bu canımı çok yakmıştı. Aynı işlemi kırık bacağıma da uygulalarken kulübeye sadece benim çığlıklarım hakimdi. Defne Hanım iğne işlemini bitirdiği gibi tepsiyi aldı ve kulübeden çıktı. Umay sanki bunu bekliyormuş gibi hemen ardından o da çıktı. Koca kulübede tek kalmıştım.

Tavanı incelemeye başladım. Ahşap tahtalardan yapılmış bu kulübe oldukça eski duruyordu. Bunu tavanın kenarlarında ki örümcek ağları, yavaştan çatlamaya başlamış tahta parçalarıyla anlamak kolaydı aslında. Ama en azından huzurluydu. Sessiz ve sakin. Etrafta koşuşturup insanlara hizmet etmeye çalışan, en küçük hatalarında aşağılanan ve ya ayrımcılıktan uzak bir kulübe. Belki de insanları bu kulübeye kapatmalı ve gerçek zenginliği göstermekteydi her şey. Herkesin eşit olduğunu göstermekteydi belki de. Şayet kalplerinde biraz da olsa körermemiş eşitlik duygusu varsa açığa çıkardı zaten. Değişirlerdi. Belki de bu cahilce düşüncelerinin üstüne perde çekerlerdi. Kim bilir...

Karanlıktaki UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin