2.Bölüm

214 135 184
                                    

● Herkese yeni bölümle merhaba. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Her neyse bölüme başlayalım.●

"Ayâz! O salıncağa ben bineceğim. Koşmayı kes ya!"

Ayaz'la yarışırcasına salıncağa koşuyordum. Salıncak sevgimi bilmesine rağmen her seferinden benimle yarışır ve kazanırdı. Baktı küsecek gibiyim iner "Al bin ya!" der ve kenara oturur saatlerce sallanmamı beklerdi. Beklerdi çünkü her seferinde bir umutla ineceğimi düşünürdü. Ama benim tek mutlu olduğum yer salıncak olunca sadece beklemekle kalıyor ve hava kararınca yanımda söylene söylene ilerliyordu.

Ama bu aramızı hiçbir zaman bozmamıştı. Tatlı atışmalardan sonra kahkalar atıp barışıyorduk. Benim kardeşim gibiydi Ayaz. Küçüklükten beri hep birlikte büyümüş, hep birlikte oyunlar oynamıştık. Bir de Aden ve Kaan vardı. Onlara da en az Ayaz kadar değer veriyordum. 4 arkadaş değildik biz onlarla 4 kardeştik. İyi kötü demeden her anımızda birlikteydik. Birlikte eğleniyor, birlikte gülüyor ve birlikte ağlıyorduk.

Salıncağa çoktan binmiş, sallanmaya başlamıştım. Bende salıncak diyilince akan sular dururdı. Hatta bazen küçük çocuklar salıncağa binmeye gelince biraz daha diye diye akşamı yapıyordum. Bir gün salıncakla gökyüzüne kadar çıkabileceğimi düşünüyor ve her seferinde bu umutla sallanıyordum. Her seferinde bu hayalime ulaşamıyor olsamda iyi hissettiriyordu bana. Rüzgarın tenime çarpışı, saçlarımın birbirine girip uçuşması. Belki de büyüyünce kaybetmeyeceğim tek alışkanlıktı. Bir süre sonra uzaktan koşarak gelen Aden ve Kaan'ı farkettim. Kısa sürede aramızdaki mesafeyi kapattılar. Kaan Ayaz'ın yanına çimene geçip oturdu. Aden ise salıncağın yanına geldi.

"Hadi in Meva birazda ben bineyim, hem seni kral çağırdı."

Salıncağı durdurdu. Kral beni niye çağırmıştı ki? Acaba bilmeden bir şey mi yapmıştım. Bedenim çoktan korkuyu sarmıştı bile. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Sabahtan beri: kahvaltı yapmış, yapboz oynamış ve Ayaz çağırınca da buraya, parka gelmiştik. Yani bu süre zarfında en fazla ne yapmış olabilirdim? Doğrusu öğrenmeyi istemiyor da değildim. Ama işte yüreğimi gereksiz endişe almıştı. Bir an önce saraya ulaşıp içimdeki korkundan kurtulmak ve rahatlamak istiyordum.

Saray kapısına ulaştığımda Gamze Hanım kolumu kavradı ve beni hızla yukarı doğru sürüklemeye başladı. Bir süre sonra canımın yanmasıyla ağzımdan bir inilti firar etti. Gamze Hanım durup tutmakta olduğu koluma baktı, kızarmıştı. Elini biraz gevşetip yoluna devam etti. Kolum öncesine göre daha az acıyordu. 3. kata ulaştığımızda beni görünmeyeceğim bir yere getirdi.

"Burada sessizce beni bekle."

Hemen yanımdan ayrılıp teker teker tüm koridor boyunca odalara baktı. Sonunda yüzündeki ifadeye bakılırsa rahatlamış görünüyordu. Beni bıraktığı yerden çıkarıp koridorun sonunda ki odaya götürdü.

Bu odanın kapısı diğer odaların kapısına göre daha küçük ve eskiydi. Burada sessizce beklememi öğütleyip kapıyı üzerimden kitledi, çıktı gitti. Burası bayadır kullanılmayan bir depoya benziyordu. Kenarda üst üste koyulmuş çokça kutu vardı. Kapının solunda bulunan ne çok büyük ne çok küçük bir şömine yer alıyordu. Odada pencere yoktu. Havanın girebileceği sadece şöminenin baca deliği vardı. Ama ne kadar işe yaradığı ve ya yarayacağı muammaydı.

Oysa içerisi çok havasız ve tozluydu. Kutuların yanına doğru ilerledim. Bu kutularında boş olduğuna emindim ama kanıtlayamazdım. Aradan en fazla 5 dakika geçtikten sonra kapı kilitinin açılma sesi geldi. İçeriye kral, Gamze Hanım ve tanımadığım kumral saçları beline kadar uzanan kahverengi gözleri merakla etrefı inceleyen orta boylarda ince bir abla girdi. Ablanın bir elinde odunlar diğer elinde uzun bir demir parçası vardı. Odunları şöminenin içine demiri de kenara koyup odadan çıktı.

Karanlıktaki UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin