•Öncelikle herkese merhaba!
•Yüzyılın felaketi 7,7 ve 7,6'lık depremi yaşayan, etkilenen ve tüm Türkiye'ye öncelikle geçmiş olsun.
Kolumda ki sızıyla birlikte omzundan akan kan yerle buluştu. Avcılar hızla yaklaşırken beynimde şu cümle yankılandı: "Başarabilirsin Meva."
Gerçektende başarabilir miydim? Buna gücüm yeter miydi?
Yerle buluşan kan damlalarına göz yaşlarımda eşlik etti. Dizlerim yerle buluşmak için adeta bedenimle yarış içindeydi. Bir ok daha saplandı diğer okun yanına. Ve bir ok da ayağıma. Acıyla birlikte gözlerim buğulanmaya omzunda ki acı artmaya başlamıştı. Bir kaç adım atmaya uğraştım ama başarısız olmuştum. Artık direnmekte başarısız oluyordum. Kendimi boşluğa bıraktım. Ama yere düşmeden önce altımda hissettiğim yumuşaklıkla dudaklarım hafifçe kasıldı. Max'di bu. Arkamda Roxy önümde de Alex vardı. Sanki eğer bir adım daha atarsanız kafanızı vücudunuzdan ayırırız dercesine hırlıyorlardı. Ama avcılar bu fırsatı değerlendirmek ister gibiydi. Etrafımız 14 kişi tarafından çevrelenmişti. Çoğu da iri yarıydı. Hepsinin tek hedefi Roxy gibiydi. Çünkü oklar ona çevrilmişti. Zar zor konuşmaya çalıştım.
"Kaç Roxy. Kaç"
Ama sesimi daha ben bile duyamıyorken o nasıl duyacaktı ki. Oldukça kuvvetli bir ses yayıldı kulaklarıma.
"Roxy, Alex, Max! Meva'yı almadan gelmeyin sakın."
Umay'a aitti bu ses. Daha bir kaç gündür tanıyordu beni. O bir kaç gün için 14 yıldır birlikte büyüdükleri kurtların ölümünü göze mi alıyordu cidden? Ve yine bir ses yayıldı etrafa.
"Max 3 dediğimde Meva'yı buraya getir. Alex ve Roxy sizde onları koruyun."
Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Umay, Defne Hanım ve 3 peri daha. Hepai resmen beni korumak için ayaklanmış gibiydi. Ellerinde okları muhafızlara çevirmişlerdi. Kuvvetli bir sesle yankılandı orman alanında.
"Üç"
Kollarımı sıkıca Max'ın boynuna sardım. Tabi ne kadar başarabildiysem. Ayaklarım yerden kesilirken etraf savaş alanına döndü.
"Roxy, sağında!"
Umay hızla Roxy'e doğru koşarken Defne Hanım bağırdı:
"Umay Alex'i koru. Arkasında biri var."
Umay hızla yönünü Alex'e çevirdi. Alex başka bir askerle uğraştığı için arkasında olan bitenden haberi yoktu. Umay oku koluna takıp kemerine sabitlenen kılıcı çıkarıp hızla koşmaya başladı. Adamla arasında sadece bir kaç adım kalmışken hopladı ve kılıcı hızla indirdi. Adam sırtına yediği kılıçla yere yığıldı.
Etraf ok yağmuruna tutulmuşken yerde kan gölüne dönüyordu. Max beni hızla ormanın içine götürüyordu ama fazla uzaklaşmamıştık savaş alanından. Bir kaç dakika sonra Umay'ın sesi duyuldu:
"Çekiliyoruuuuz."
Kafamı döndürüp arkama baktım. Periler fazla hasar almamışa benziyordu. Biraz önce savaşa katılan perilerden sadece biri yoktu. Umay, Defne Hanım ve diğer 2 peri hemen arkamızdan takip ediyorlardı. Ama görünüşlerde ne Roxy vardı ne Alex.
Acaba yakalanmışlar mıydı? Ya da belki de oklar yüzünden ağır yaralanmışlardır. Beynimi bu düşünceler ele geçirirken düz bir araziye gelmiştik. Etrafta sayıları bir elin parmağını geçmeyecek olan eski kulübeler vardı. Önlerinde de bir kaç peri. Max bu araziye girmeden adımlarını yavaşlatmıştı. Periler dik dik bize bakıyorlardı. Ve bu bakışları hiçte misafirperverliğe benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktaki Umut
ФэнтезиMeva da isterdi topuklu ayakkabısı düşünce onu arayan biri olsun. Ya da minik dünya tatlısı 7 cüceyle arkadaş olsun. Ya da saçları upuzun olsun ve saçları ile ahenk içinde dans etsin. Ama Meva öyle bir devirde doğdu ki ne biri topuklu ayakkabıyla ka...