RUHUNDAKİ GÖZYAŞLARI 24. Bölüm

1.5K 147 11
                                    

Merhaba canlar ben geldim.  Bol yorumlarınızı beklekmeteyim efenim :))

dipnot: Aşağıda bahsedilen çiçek Fulya çiçeği, unutulmamayı ve ölümsüzlüğü simgeler.

dipnot: Aşağıda bahsedilen çiçek Fulya çiçeği, unutulmamayı ve ölümsüzlüğü simgeler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Caden içeri girmeye çalıştığında Diedre kolundan tutup onu geri çekmeye çalışıyordu. Şu anda giremezdi. Eiddwen 2 gündür kendinde değildi. Acı çekmesi bitmemişti. Günlerce acıdan inlemiş terden sırılsıklam olmuştu. Mührünün üstündeki eli hiç inmemişti. Acısını almak isterdi ama bu mümkün değildi. Onu kıskandığı ona acı verdiği her anına küfretti. Kardeşinin yanında olması gerekirken ona acı çektiren şeylerden biri de kendisi olmuştu. Şimdi onu kaybedecekti. Onsuz istediği her şey onun olacaktı. Ailesinin ilgisi, Caden.... Ama bunu istemiyordu. Eiddwen kendisiyle gülsün, onu affetmese de yaşasın istiyordu.

"Bırak beni. Onu görmem lazım."

"Caden...gerçekten kendine gelmedi. O ...acıdan kendinden geçmişti. Sürekli inliyordu. İlaçlarını içirmek bile çok zordu. Doktorlar gerçekten bir çare bulamadı. Prens Ian ...her yolu denedi. Kuleden baş büyücüyü getirdi. Eiddwen belki de ilk defa sakinleşti. Onu şu an göremezsin. O kendine geldiğinde sana haber göndereceğim. Lütfen işleri zorlaştırma."

Caden duyduklarını anlayamadı önce. Onun acı çektiği sırada kendisi uyuyordu. Yanında olup elini tutamadığı gibi acısına derman da olamamıştı. Prens Ian onun olması gereken yerde onun yapması gereken şeyleri yapmıştı. Ondan nefret ediyordu ama aynı zamanda Eiddwen'e yaptıkları için minet duyuyordu. Sarayın pencerelerine bakıp onu görmeyi umdu. Bunun olmayacağını bildiğinden atına geri döndü ve gitti. Onu görecekti. O iyi olacaktı ve sonunda birbirleriyle mutlu olacaklardı.

Günler geçmişti. Caden her gün saraya gidip onu göremeyeceğini bilmesine rağmen sarayın önündeki ağacın yanında bekliyordu. Onu göremese bile aynı yerde olduklarını bilmek kendisine iyi geliyordu. Onu göremediği için kalbi ağrıyordu. Ama umudunu hiç yitirmedi.

Saraya bakarken kendisine doğru gelen bir şövalyeyi farketti. Eli kılıcına gittiğinde onun kavga için gelmediğini anladı.

"Prens Ian sizi görmek istiyor. "

Caden atıyla şövalyenin peşinden gitti. Atını sarayın dış avlusunda bırakıp onu takip etti. Bir hizmetlinin yanına geldiklerinde şövalye kendisine öldürecekmiş gibi bakıp hızla oradan uzaklaştı. Hizmetli önce süzdü kendisini ama sonra görevi gereği yüzüne taktığı duygusuz maskeye döndü. Kılıcına bakıp onu atıyla birlikte burada bırakamsını istedi. Kılıcını bırakmalarını istediğinde hiçbir şey demeden bıraktı. Eiddwen'i görmek istiyordu sadece. Onu gördüğü sürece kendisine ne olacağı umrunda değildi.

Peşine takıldığı hizmetli onu camla çevrili büyük bir yere götürdü. Burası kraliçenin kış bahçesiydi. İçinde yetişen türlü türlü çiçeklerle meşhurdu. Prens Ian'ın Eiddwen'e gönderdiği siyah kamelyaların buradan geldiğine emindi. Bir anda bu yeri yıkmak istedi. Prens Ian bir masaya oturmuş onu bekliyordu. Elindeki fincanı masaya yeniden koyup sessizce bekledi.Caden prens izin vermeden oturamazdı. Onun karşısında oturmasına izin vermesini isteyip küçülmekte istemiyordu. İlk konuşan kendisi olmayacaktı. Prens Ian'da onun konuşmasını beklediğinden bir süre sessizce beklediler. En sonunda sessizliği bozan Ian oldu.

"Buraya neden geldiğini biliyorum. Ama bu şu..."

"Bana Eiddwen'i göremeyeceğimi söyleyecekseniz zahmet etmeyin prens hazretleri. Onu görmeden gitmeye niyetim yok."

"O...hala uyuyor."

"Artık buna inanmıyorum. Herkes onun uyuduğunu söylüyor. Ama bence iki seçenek var. Ya öldü ve cansız bedenini bile benden ayırmaya karar verdiniz ya da onu bu şekilde yanınızda tutacağınızı düşündüğünüzden uyuyor yalanını söylüyorsunuz."

"Sen yalan söyleyebileceğim kadar önemli biri değilsin. Ve o ölseydi...bunu düşünmek bile istemiyorum."

"O zaman neden onu göremiyorum."

"Uyuyor çünkü."

"Buna inanmı..."

"Uyuyor çünkü baş büyücü onu zorla uyutuyor. Bedeni...bedeni çökmenin eşiğinde. Onu uyandırırsa bu onu öldürmekten başka bir şey yapmayacak. Bu şekilde durumu yavaşlatmaya ve onu iyileştirecek bir şey bulmak için zaman kazanmaya çalışıyor. Ayının saldırısı, kaçarken aldığı darbeler, suda kaldığı süre ... vücudunun şimdiye kadar dayanması bile bir mucizeymiş. Mührünün ağrısından çığlık attığında onu uyuttu. Ve uyandırırsa yaşanacaklar... "

"Ölemez....o...hayır..."

"Ona gücümü geçirmeyi teklif ettim. Ama ben prensim, ülkenin geleceği olduğumdan bunu yapmaktansa ölmeyi tercih edeceklerini söylediler. Ben...elimden bir şey gelmiyor. Gözlerimin önünde...."

"Ben yaparım. Benimkini alsınlar. Ben yeterince yaşadım. O yaşayacaksa, acı çekmeyecekse benim gücümü alsınlar."

"Nasıl yapacaklar bilmiyorum. Büyücü, büyü yardımıyla mühürlemekten ve yaşam enerjisini aona geçirmekten bahsediyor. "

"Ben yaparım."

"Bunun sonunda öleceksin. Ona ne olur bilmiyorum ama sen..."

"Ben yaparım."

"Emin misin?"

"Ben yeterince acı verici şey yaşadım, gördüm. Nefes almamı sağlayan tek şey oydu. Yaralarımı gören ve onları sarmaya çalışan, onları öpen tek kişi. O insanlara mutluluk veriyor benim aksime. Ben bir gölgeyim oysa ışık. Eğer onun gölgesi olacaksam, o daha çok parlayacaksa ben razıyım. Ne gerekiyorsa benden alsınlar."

Prens Ian bir süre Caden'a baktı. Onun rakibi olduğunu biliyordu ama aşkına saygı duymadan edemedi. Sevdiği yaşasın diye kendisini feda etmeye hazırdı. Kendisi bunu bile yapamıyordu. Onu yanında tutmak istiyordu ama acısına bile son vermekten acizdi. Şimdi de rakibi olarak gördüğü küçümsediği bu adam onun yapamadığı şeyi yapıp sevdiğini kendisine vermeyi bile göze alarak ölmeye hazırdı. İçinde kıskançlıktan çok imrenme vardı.

Ayağa kalkıp birlikte saraya doğru yürümeye başladılar. Caden günler sonunda Eiddwen'i görecek olmanın heyecanı içindeydi. Birden durdu. Onun gözlerini açtığında güzel çiçekler görmesini istedi. O durduğunda prans Ian'da durdu.

"Ne oldu? Vaz mı geçtin? Zor mu geldi ?"

"Hayır. Sadece...onun gözlerini açtığında güzel çiçeklerle karşılanmasını istedim. Çiçekleri çok sever."

Prens Ian derin bir nefes alıp hafifçe gülümsedi. Belki de son armağanı olduğunu düşünüp seraya bir göz gezdirdi. Köşede duran çiçeklerin duruma tam anlamıyla uyduğunu farketti. Gidip bir demet topladı ve Caden'a uzatttı. Caden yüzünde şaşkınlık ve minnetle bakakaldı.

"Senin yapacağın şeye karşılık biraz çiçeğin lafı bile olmaz. "

Yeniden yürümeye başladılar sessizlik içinde. Saraya girip bir çok kapıdan ve kolidordan geçtiler. Sonunda bir kapının önünde durdular. Kapıyı açmak için uzanan prensi durduran şey Caden'ın sorusu oldu.

"Sizden bir şey isteyebilir miyim Prens Ian?"

"Söyle."

"Ben yok oldu....o iyileştikten sonra onu mutlu etmeye söz verir misiniz? Onu benim yapamadığım kadar mutlu edin. O her şeyin en iyisine en güzeline layık. Gülüşünü hiç soldurmayın. Onu size emanet etsem... "

"Haklısın o her şeye layık. Sen demesende yapmaya niyetlendiğim şey o."

Caden son kez üstünü başını düzeltmeye çalıştı ve açılan kapıdan hiç tereddüt etmeden girdi.


RUHUNDAKİ GÖZYAŞLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin