I never knew somebody like you
Kimseye görüldü atarak mesajdan çıkmıştım o gün. Ne diye Hoseok kendisi olmasına rağmen sanki başkasıymış gibi konuşuyordu anlam veremiyordum. Ne yani beyaz gülleri işin içine koyduğunda bunu fark etmeyecek miydim?
Beyaz güller ben ile kimseyi simgeliyordu ve bu benim için çok özeldi. Eğer benden saklanmaya devam etmek istiyorsa daha farklı bir şey denemeliydi.
Belki de kim olduğunu öğrenmemi istemişti ki anlamadığım şey şuydu. Kimse benimle rahatca konuşup yüzünü göstermiyordu fakat Hoseok'un ağzından değil bana, bir başkasına karşı bile bir tane sözcük çıkmamıştı.
Eğer benim kimsem aynı zamanda Hoseok ise neden iki kişilikte yaşıyordu?
Jung Hoseok'un ağzından...
Dolabımı karıştırırken bana en çok yakışan kıyafetimi bulmaya çalışıyordum. Onunla buluşacaktım. Güzel olmalıydım.
Sadece buluşma fikri bile midemin kasılmasına ve heyecanlanmama neden olurken hızla bulduğum kıyafeti dolaptan çıkarmıştım. Giyinmeye başlarken ayna da kendimi izliyordum.
Zayıflamıştım. Hem de oldukça. Bunu bol şeyler giyerek örtmeye çalışıyordum ama biri hele ki o vücudumu görse benden iğrenirdi.
Üstümü çıkartmamla birlikte zayıflığım ile birlikte yaralarım da gözüme çarpmıştı. Vücudum adeta parçalanmış haldeydi. Ama bunu sorun etmiyordum, Yoongi'm kalbimi iyileştirirken bunun bir önemi yoktu. O bana her şekil iyi geliyordu, beni iyileştiriyordu.
Hızla üstümü giyinip aynadan kendimi süzdüğümde yüzümün bakımsızlığı karşısında gözlerimi düşürmüştüm. Yoongi'nin böyle bir yüze bakması bile mucizeydi.
Lavaboya koşarken hızla bulduğum tüm bakım malzemelerini çıkarmış ve yüzümü iyice temizlemiştim. Normalde başkasının düşüncelerini umursamazdım ama Yoongi farklıydı. Onu seviyordum.
Bu basit öyle birkaç günle geçecek bir aşk değildi. Onu her gördüğümde hatta sadece düşündüğümde bile ruhumun iyileştiğini hissediyordum. Kalbim onunla birlikte nefes almaya başlamıştı. Atıyordu, sadece onun için.
Lavabo da işimi hallettikten sonra hızla odama geri dönmüş ve elime aldığım tarakla saçlarımı taramaya başlamıştım. Epey uzamışlardı, umarım o bu halini seviyordu.
Saate baktığımda hâlâ zamanım olduğunu fark ederek ev temizliğine girişmiştim. O adam evde yoktu, zaten o yüzden birkaç gündür rahattım. Eğer burada olsaydı başta Yoongi'yi hemen ardından beni öldürürdü.
Ev temizliğini bitirdiğimde aynadan son kez kendime bakmış ve evden çıkmıştım. Erken çıkmaya özen göstermiştim, beklemesini istemezdim ki onunla zaman geçirmek istiyordum.
Dün ona beyaz gülleri verdiğimde kim olduğumu anlamış olmalıydı. O zeki biriydi, bunu kavrayabilirdi ki benim de amacım anlamasıydı. Onun yanında ben olarak konuşamazdım eğer bunu o adam öğrenirse ikimizi öldürebilirdi. O yüzden ona hep kimse olarak yaklaşmıştım. Canım yanmamış değildi. Korkmuştum çünkü. Yoongi, kimseye aşık olup beni sevmez diye korkmuştum. Korktuğum başıma gelmemişti.
Dün yine olayı döndürmeye çalışmıştım ama başarılı olamadığımı biliyordum. Sadece bir ihtimal denemiştim. En azından onunla başka birisi olarakta olsa konuştuğumu biliyordu.
Yoongi konuştuğum tek kişiydi. O adam yıllardır bana çeşitli işkenceler yaptığı için kimseye yaklaşmamıştım. Hatta en yakınım Taehyung'a bile bir kelime etmemiştim. Kendimi hep Yoongi'ye yakın hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeryüzündeki İnciler | Sope'
Fanfiction"Belki de beyaz güllerin bizdeki anlamını hiç kimse, hiçbir zaman tam anlamıyla öğrenemeyecek..." -------- |Taekook/Namjin/Minsung| -------- 9- #kimseokjin 🤙🏼