Your lips, my lips, apocalypse...
Zilin çalışı ile herkes dağılırken bende Hoseok'u gözden kaybetmeyerek aşağı inmiştim. Sonunda okuldan çıktığımızda hızla onun arkasından gitmiş ve yakalamaya çalışmıştım. Issız bir sokağa girdiğinde kaşlarımı çatarak peşinden ilerlemiştim. Ne yapıyordu? Eğer yanında olmasam başına bir şey gelebilirdi burada.
Sokağa adım atar atmaz karşılaştığım gözler ile duraksamıştım. Hoseok tam karşımda durmuş gözlerime bakıyordu. Yutkunurken etrafta ikimiz haricinde kimse olmadığını fark etmiştim. Gözlerini yavaşça benden çekip elindeki poşete baktığında onu kaldırmış ve ıçindeki şeye elini uzatmıştı. Adımlarını bir bir izlerken poşetin içinden bir demet beyaz gül çıkardığını görmüştüm.
Poşetten ellerini çekmesi ile poşet yeri boylarken iki eliyle tuttuğu güllerle bana dönmüştü. Yoksa o... düşünmeme zaman kalmadan gülleri bana doğru uzattığında yaşadığım şokla duraksamıştım.
Bana neden gül veriyordu ki? Hem de beyaz. Beyaz gül en sevdiğim çiçekti fakat şu an olay çok garipti.
Hoseok ilk defa bir şey yaparak gözleriyle bana gülümsediğinde yutkunmuştum. Kahverengilikleri bana bakarken ışıldıyordu resmen ve bu beni büyülemişti. Kalbimin atışlarını hissederken elindeki güllere doğru uzatmıştım.
Elimin eline değmesi durumunda rahatsız olacağını düşünerek ucundan çiçekleri aldığımda gülümsemesini genişlemişti.
Bu hayatım boyunca gördüğüm en güzel şeydi... Daha önce hiç birinin gülüşüne aşık olmuş muydunuz? Ben olmuştum, çünkü bu hızlanan kalp atışlarımın başka anlamı olamazdı.
Gülleri elinden alıp burnuma götürmem bir olmuştu. Onları koklarken tek düşündüğüm Hoseok'tu. Tahmin ettiğim gibi mükemmel kokan güller yüzümde gülümseme oluştururken karşımdaki en güzel ve en narin çiçeğe bakmıştım.
Beni izliyordu, günlerdir özleminden öldüğüm güzel incileri ile beni seyrediyordu. Ona baktığımı fark ettiğimde gözlerini bir anda kaçırmış ve dudağını ısırmıştı.
Onun gibi kimseyle iletişime girmeyen birisi benim için bunları yapınca kendimi özel hissetmiştim. Önceden de dediğim gibi onunla iletişim kurmak isteyen benim gibi birçok aptal vardı. Ama o kadar kişi içinden bir tek ben Hoseok'um için özeldim.
Aniden hareket edince gideceğini anlamıştım. İçimi anlamsız bir korku sararken aniden önünü kesmiş ve cevap vermeyeceğini bile bile soru sormuştum.
Cevap vermeyebilirdi. Bu sorun değildi. Ben onu bir ömür boyu beklerdim.
"Sinemaya gidelim mi?"
Hızlıca sorduğum soru ile yeniden gözlerime baktığında gözlerinde bu sefer korku vardı. Hayır bu benden korktuğu için değildi. Başka bir şeyden korkuyordu. Ama neyden? Bunu öğrenmek ve korkusunu ortadan kaldırmak için elimden geleni yapacaktım.
Sorduğum soru çıkma teklifi gibi bir şeydi. Yüksek ihtimal cevap vermeyecekti ki cidden öyle olmuştu. Gözlerini benden çekip hızla yanımdan geçtiğinde canım yanmıştı ama umursamayarak ona doğru dönmüştüm. Belki de biraz hızlı başlamıştım, böyle olması normaldi. Sakin ol kalbim...
Cevap vermeyerek çekip gidecek zannetmiştim. Ama aniden yeniden bana döndüğünde duraksamıştım. Bakışlarındaki güzellikle gözlerime bakmış ve beklemediğim cevabı vermişti. Gözlerini kırpıştırmakla birlikte hafifçe başını salladığında bu gece yatakta mutluluktan tepineceğime dair kendime söz vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeryüzündeki İnciler | Sope'
Fanfiction"Belki de beyaz güllerin bizdeki anlamını hiç kimse, hiçbir zaman tam anlamıyla öğrenemeyecek..." -------- |Taekook/Namjin/Minsung| -------- 9- #kimseokjin 🤙🏼