Some mistakes get made,
That's alright, that's okay.Daha önce birini hiç ölesiye özlemiş miydiniz?
Birini özlediğinde saatler hatta günler bile geçmez. 24 saat olan bir gün sanki bir yılmış gibi hissedersiniz. Bazen herkesten uzakta yalnız kaldığınızda içten içe özleminizden boğulur ve bu ağırlığın altında ezilirsiniz.
Belki sonunda o kişiyle eskisi gibi olacağını bilen kişi çok özlemez veya acı çekmez. Ama belirsizlik içinde olan biri için durum epey zordur. Ya onu bir daha göremezsem?
Görmeyi geçtim iyi olduğunu duymak bile iyi hissettirirdi. Günler geçmişti ama hâlâ Jung Hoseok'tan en ufak haber alamamıştım. O gün terasta söylediği şeyden sonra beni resmen terk etmişti. Kafayı yemek istiyordum, belki de kimse olduğunu bildiğimi söylemesem böyle şeyler yaşamayacaktık.
Uyuyordum, sürekli. Okulda, evde hatta aralarda bile. Çünkü biliyordum, uyanık kalırsam çok düşünecektim. Bu kadar fazla düşünme de vücuduma mental olarak hiçte iyi gelmeyecekti. Sonunda kendimi üzecektim.
Belki de üzmekte haklıydım. Çünkü onun gitmesine neden olmuştum.
Başımı yasladığım sırada düşüncelere boğulmuşken uyumaya çalışıyordum ama bunda başarılı olamayacakmışım gibi gelmeye başlamıştı. O yüzden dersi dinleyip biraz kafa dağıtırım düşüncesi ile başımı sıradan kaldırdığımda hocanın yoklamayı aldığını duymuştum.
Hoseok'un sırası geleceği sırada kalbimin sızladığını hissetmiştim. Yine her gün yaşanacak şekilde onun adı okunacaktı ve bende yok diyecektim.
Ama bu sefer öyle olmamıştı. Hoca tam onun adını okuduğu an, sınıf kapısı çalmış ve ardından açılmıştı. Hoseok bir anda içeriye girdiğinde kalp atışlarımın hızlandığını hissetmiştim. Gerçek miydi yoksa onu çok özlediğim için hayal mı görüyordum bilmiyordum. Sadece kendimi anın mutluluğuna bırakmıştım.
Hoca onu görmesi ile diğer kişiye geçmişti. O sırada Hoseok, sınıfta ona bakan kimseye göz ucuyla dahi bakmayıp Taehyung'a bakmıştı. Onun bakması ile bende Taehyung'a bakmıştım. Jeon Jungkook ile oturuyordu. Onu bu aralar baya Jungkook ile görüyordum. Aralarında ya bir şey vardı ya da arkadaşlardı.
Jungkook, Hoseok'u görür görmez ona yerini vermek için kalkarken Hoseok bakışlarını ondan ayırmıştı. Jungkook'un rahatsız etmemek için oraya geçmeyecekti. Gözlerim sonuna kadar açılırken, aklıma gelen ilk şeyi yapmıştım.
Yanımdaki Jimin'i bildiğin sıradan düşecek şekilde kaldırmak için ittiğimde, kardeşim önce düşecek gibi olmuş ardından benden kurtulmak istercesine beni itip ayağa kalkmıştı.
"Ne yapıyorsun Allah'ın cezası!?" dediğini duymuştum. Ama benim ona değil Hoseok'a baktığımı görmüş olmalıydı ki, "Şimdi anlaşıldı. Yerimizden de olduk kardeşimizin sevdası için." diyerek efkârlı efkârlı konuşmaya başlamıştı.
Onun dediklerini umursamazken, sesimizi duymuş olan Hoseok'un bakışları bizi bulmuştu. Jimin'i neden kaldırdığımı anlamış olmalıydı. Jimin eşyalarını masadan alıp Namjoon'un yanına giderken, onun yana kaymasını sağlayıp yan sıradaki Seokjin ile aralarına girmişti. Ben Hoseok'a odaklanmaya çalışırken ise kardeşimin aptal aptal konuşmaları kulağıma gelmişti.
"Ne oldu? Yoksa aranıza mı girdim? Ne kadar üzüldüm bilemezsiniz. Jin-"
"Benim adım Seokjin!"
"Aman patlama be! Tamam Jin deriz." Jimin boş boş konuşurken, Seokjin'in sabır dilediğini duymuştum. O sırada Hoseok'un utana sıkıla yanıma geldiğini görmüştüm. Hoseok'un güzelliğine odaklanmak istemiştim ama 'canım' kardeşim Jimin sağ olsun pek başarılı olamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeryüzündeki İnciler | Sope'
Fanfiction"Belki de beyaz güllerin bizdeki anlamını hiç kimse, hiçbir zaman tam anlamıyla öğrenemeyecek..." -------- |Taekook/Namjin/Minsung| -------- 9- #kimseokjin 🤙🏼