Selam... cidden daha önceden yazacaktım. Fakat seneye hastalıktan ölerek girdim. Özür diliyorum başımı kaldıracak halde değildim, bölümü yazamazdım... Şimdi sadece öksürük kaldı, bu da bir şey.
Neyse keyifli okumalar, kendinizi sevin. Öptüm, alnınızdan.
"Şu an nasıl hissediyorsun?" demişti Hoseok, rahat hissetmesi Jongin'e yastık verirken. Jongin yastığı alıp teşekkür etmiş ve hızla arkasına koyup yaslanmıştı. Onun uyandığını duyar duymaz hızla karakoldan çıkmış ve hastaneye gelmiştik.
"Daha iyiyim." demişti Jongin gülümseyerek.
"İyi olmana sevindim fakat bir daha asla böyle bir şey yapma." demişti Hoseok hızlıca.
"Merak etme sen hariç kimse için yapmam zaten." dediğinde göz devirmiştim. Bir an önce Hoseok'un teşekkürleri son bulsa da gitsek istiyordum. Bizim için yaptıkları büyük şeylerdi, ona minnettardım fakat bu sevdiğim anlamına gelmiyordu.
Belki de bencillik yapıyordum. O Hoseok'u seviyordu. Fakat buna rağmen gerçek evlilik yapabilme gücü olmasına rağmen evliliği sahteye çevirmişti. Evet, bunu yapmıştı. Onlar hiçbir zaman evli olmamıştı. Evlenmeleri canımı yakarken bunun gerçekleşmediğini öğrendiğimde havaya uçacaktım neredeyse.
"Sehun nerede? Uyandığını duyar duymaz buraya gelir zannetmiştim." demiştim bir anda. Belki de içimde biriken kıskançlık duyguları bunu yapmama neden olmuştu.
"Harbi bende onu merak ediyorum." demişti Jimin bir anda. Gözlerim hızla onu bulurken, o ise Jongin'e dönüp konuşmuştu. "Perişan oldu, ağlamadığı tek bir an bile yoktu. Bir an olsun kapının dibinden ayrılmadı. Sürekli senin için Tanrı'ya dualar etti. Sevgisine hayran kaldım, gerçek aşk dedim kendi kendime. Ne yaptı bu çocuğa da Jongin'i bu kadar çok seviyor diye düşünüp durdum."
Tüm gözler anında onu bulurken Jimin ani gelişen olay karşısında öylece kalakalmıştı. Ardından bir anda elini ağzına götürerek gülümsemişti. Bu olaydan sıvışabilmek için kullandığı sevimli gülüsüydü.
"Ovv onu söylememeliydim." demişti kendi kendine. Tam o anda bir anda kapı açılmıştı. Kapıyı çalma zahmetine bile girmeden içeriye dalan kişiye baktığımızda, karşımızda; elinde kırmızı güllerle duran Sehun'u görmüştük. Hepimize sırasıyla bakmış ardından, gözleri Jongin'de durmuştu. Birbirlerine bakmaya başladıklarında, hızla etrafımdakilere dönmüştüm.
"Eh artık bize de kalkmak düşer." demiştim ayağa kalkarken. Herkes beni onaylarken birinden itiraz sesleri duymuştum. Hadi ama artık kim olduğunu sizde tahmin ediyorsunuzdur!
"Nereye ya? Daha en heyecanlı kısmını izleyecektim!" Jimin, ondan beklediğim gibi itiraz ettiğinde; onu hızla kolundan tuttuğum gibi çekmiş ve ayağa kaldırmıştım.
"Yürü Jimin!"
"Neyse," demişti kolunu elimden çekip önden giderken. Tam hepimiz kapıdan çıkmak üzereyken bir anda dönmüş ve Sehun'a konuşmuştu. "Sehun bana olanları sonra anlatır zaten. Değil mi Sehun?"
Sehun gülmüştü. İyiydi bari, en azından dövmüyorlardı. Bu da bir şeydi.
Sehun cevap vermezken, ben Jimin'i odadan çıkarıp kapıyı kapamıştım. O sırada Hoseok'un kıkırdayan sesini ve hemen ardından konuşmasını duymuştum. "Çok tatlısın Jimin!" Hızla ikisine dönerken, Jimin duygulu bir şekilde Hoseok'a baktığını görmüştüm. Tamam kabul ediyorum, kardeşim cidden tatlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeryüzündeki İnciler | Sope'
Fanfiction"Belki de beyaz güllerin bizdeki anlamını hiç kimse, hiçbir zaman tam anlamıyla öğrenemeyecek..." -------- |Taekook/Namjin/Minsung| -------- 9- #kimseokjin 🤙🏼