6

247 23 5
                                    

Can Ozan - Toprak Yağmura

Gözlerim yavaş yavaş açılırken üstümdeki ağırlığın sebebi de o yavaşlıkla doldu zihnime.

Başımı dizlerimden ayırırken omuzlarımdaki ceket arkama düşüyordu ki yakaladım onu. Başım ağrımaya başlarken burnuma dolan koku uyumadan önce aldığım o kokuyla aynıydı.

Uykunun mahmurluğu yavaş yavaş üstümden silinip giderken oturduğum yerden aşağı ilk önce ayaklarımı indirdim. Sonrasında da bir süre ağrıyan boynumu sıvazladım. Kaç gündür uykuya aç bedenim en fazla bu kadar dayanabilmiş, sonrasında da bulduğu yerde sızıp kalmıştı.

Boynumdaki ağrı yavaş yavaş kaybolurken oturduğum yerden kalktım. Elime aldığım ceketi ne yapacağımı bilemezken bileğimi kaldırıp saati kontrol ettim.

Aralıksız iki saat boyunca uyuyor olabileceğimi tahmin edemezdim ama öyleydi. Söylenerek hazırlanma odasına geçip dolabıma bıraktım ceketi. Şimdilik burada durması iyi olacaktı, çünkü koyacak daha iyi bir yer gelmiyordu aklıma şimdilik. Örten kişiyi görmüştüm az çok ama emin de değildim. Eğer o ise, neden bunu yaptığını tahmin edebiliyordum ama gerçekten neden yaptığını bilmiyordum.

Kasa tarafına geçtiğimde Ayça'nın para üstü uzattığını gördüm. Yanına ilerlediğimde müşteri gitmiş ve Ayça bana dönmüştü.

"Sonunda uyanmış uyuyan güzelimiz," dediğinde bir elini beline yerleştirdi. "Bir bakalım," diye devam etti. "Senin beyaz atlı prensin nerede?" Sonra hayrete düşmüş gibi elini dudaklarının üstüne kapattı. "Aa yanlış söyledim," dedi. "Siyah ceketli prens demeliydim."

"Gördün mü?" dedim. Sorudan çok teyit cümlesiydi.

"Gördüm tabii!" dedi. "O çocuktu işte, yanında gelen arkadaşlarından birini kedi yavrusu gibi alıp dışarı bırakan çocuk. Ama ne ara aşık oldu orayı anlamadım. Gerçi o da haklı," diye devam etti kendi kendine. "Kızımız güzel," Sonra coşkuyla konuştu. "Bana bak, kız evi naz evi!"

"Kız evine nereden geldin ya?" dedim. "Ayrıca biz bir ceketten buralara nasıl geldik? Uykulu halimden faydalanmamalısın, çok ayıp."

"Heyecan yaptım," dedi. "Ne zaman başlayayım ben elbise bakmaya?"

"Saçmalama, hiçbir zaman," dedim gözlerim büyürken. "Ben ön tarafa geçiyorum. Selçuk Abiyle Faruğa söylerim molaya çıkarlar."

O sırıtırken masaların olduğu tarafa geçtim ve oradan oraya koşturan Selçuk Abi'nin yanına gidip molaya çıkmaları gereken vaktin geldiğini haber verdim. Yoğunluk olduğu için sonraya ertelediklerini söylediğinde de başımı sallayıp masalardan birinden seslenen müşteriye ilerledim.

Zihnim yavaş yavaş dağılırken not defterimdeki siparişler artmaya başladı.

***

Sırtımı yasladığım soğuk duvardan ayrılmadan boş odayı izliyordum. Bu ayki bütçem ile şimdilik yalnızca yatağımı ve çalışma masamı alabilmiştim.

Her şeye sıfırdan başlamak istiyordum. Belki bu kendi işimi kendim zorlaştırmak oluyordu ama ben o evdeki eşyalar ile yeni, tertemiz bir hayat kuramazdım.

Elbette ki, bu zamana kadar çektiğim acıları, hüzünleri, üzüntüleri bir kenara bırakacak değildim. Bunu yapamazdım zaten. Ama en azından yeni bir şeylere sıfırdan başlayabilirdim. Hiç olmazsa bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlamazdım.

Oturduğum yerde biraz kıpırdanırken odayı nasıl yerleştirebileceğimi düşünüyordum. İlk işim bir lamba veya bir avize almak olacaktı. Karanlıkta oturmazdım en azından.

YANMIŞ İÇİNDEN | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin