Sevgilime oradan gitmemizi yoksa işlerin kötüye gideceğini, kavga çıkacağını söyledim. Ama o her zamanki gibi beni korumaya çalıştığı için elimden tuttu ve bana takıntılı olan çocuğa doğru yaklaşmaya başladı.
"Kimsin sen." dedi sevgilim koruyucu aynı zamanda da gaddar bir tavırla. "Kim olduğunu sanıyorsun da BENİM SEVGİLİME kafayı takıp onu rahatsız ediyorsun." diyerek devam etti. Bana takıntılı olan çocuksa "Asıl sen kimsin de benim aşık olduğum kızla sevgili oluyorsun, öldürürüm seni." dedi. Sevgilim " Öldürmeye kalkarsan sonuçlarından ikimiz de memnun olmayız." deyince ben işin ciddileşmeye başladığını anlamıştım.Kolumu ikisinin arasına sokup sevgilime "Lütfen gidelim burdan, korkuyorum." dercesine bir bakış attım. Ama o her zamanki gibi kafasının dikine gitmeyi seçti. Amacı beni korumaktı evet ama bilmiyordu ki bir gün bu altından kalkılamayacak, baş edilemeyecek şeylere mal olacaktı.
Ben çocukla konuşup gitmesini söylerken, o birden elini cebine götürdü. Beynimin içi her şeyi içine çekmekte olan bir hortuma benziyordu. Her şey allak bullak, karışık olsa da tek fark o hortumun başlangıcında yani mantığımın devreye girdiği o bölgede ne olacağını kesin ve net bir şekilde anlamış olmamdı. İçimdeki his gerçekti. Yaşanacaktı ve hiç bir şey yapamayacaktık. Korku, endişe ve telaş damarlarımda tarifsiz bir hızda akarken yap bozun parçaları yavaşça yerine oturmaya başlamıştı.
Çocuk cebinden bıçağı çıkardı ve "BAM" elinde çevirerek "Eğer bir adım daha yaklaşırsan kızı öldürürüm." dedi. Ardına tehditler savurmaya başladı. Birden hiç beklenmedik bir anda hamle aldı. Bıçağın bana doğru yaklaşmasıyla sevgilimi önümde buldum. Beni korumak için kendi canını zaten bir kez tehlikeye atan sevgilim şimdi kanlar içinde yerde yatıyordu.
Hemen ambulansı aradım ama o sırada çocuk toz dumana karışıp ortadan yok olmuştu. Telefonu açtıklarında sesim titreyerek konuşmaya çalışsam da içimdeki korku sözleri geriye çekiyordu sanki. Kendi sesimde ilk defa korkuyu duymuştum. İlk defa böyle titreyerek ve yolun sonuymuş gibi konuşuyordum. Ben zar zor konuştuktan sonra telefonu kapattım sevgilimin yanına çöktüm. Karnından yere durmaksızın akan kanlar beyaz tenini kirletirken bana beni çok sevdiğini söylüyordu.
Hayır, hayır,hayır... " Bunu sakın yapma, bana veda etme. Ne olursa olsun ne kadar az umut kalsa bile asla vazgeçmeyeceksin. Biz burada bu yolun ortasında böyle son bulmayacağız. " dedim, acı gözlerinden okunurken. Ceketimi çıkarıp kanayan yarasına bastırdım. Yeşilin 50 tonunu taşıyan gözlerine baktım ve " Şimdi gidemezsin. Tam inanmışken olmaz. Çiçeğim tekrar açmışken öldüremezsin." diye ağlayarak kapandım üstüne. Acıdan hareket ettiremediği kolunu zar zor kaldırdı ve beni kucağına yatırdı.
" Bırakmam seni , korkma. Söz verdim ölene kadar yanındayım . Ve biliyorum o gün bu gün değil." dedi yarı kapalı bilincini zorlayarak. O an yaşadığım dehşeti hatırlamak bile tüylerimi ürpertiyor ama bir sokağın ortasında sevgilimi kanlar içinde görüp hiç bir şey yapamamak en çok canımı acıtan şey olmuştu. İnsan sevdiklerinin gözünün içine bakarmış ama eğer bir sokağın ortasında tüm vücudu kana bulanmış sevgilinin gözlerinden veda sözleri okunuyorsa gözlerinin içine bakmak en son isteyeceğin şey olurdu. Çünkü bunun yolun sonu olduğu düşüncesi ve hayatının en güzel anılarını sana yaşatan kişinin bir anıya dönüşmesi insana hiç yaşamadığı bir korku yaşatır...