Saat sabahın 6'sında, sevgilimin kolları arasında uyurken, hayal gibi gelen bu mutluluğumun yok oluşuna dakikalar kaldığını bilmiyordum.
Bir kapı tıkırtısı duyunca gözlerimi araladım. Sevgilimi uyandırmamak için yavaşça doğruldum ve kalkmak için hamle aldım. Ama sevgilim beni kendine çekip "Gitme, yanımda kal." dedi ve derin bir nefes aldı. "Ne oldu, iyi misin?" dedim. "E ne var yani, sevdiğim kızın kokusunu ciğerlerime hapsetmek de mi suç?" dedi cevaben.
Sadece güldüm. İkimizin de mutluluğu gözlerimizden okunurken. Gerçekten kapıya bakmam gerektiğini söyledim ve yataktan kalkıp üzerime sevgilimin gri ceketini giydikten sonra kapının kolunu aşağıya indirip açtım.
Karşımda uzun boylu bir adam ve yeşil gözlü bir kadın duruyordu. İçimden" Gözlerinin kime benzediği çok belli." dedim. Ardına içeri girdiler ve kapıyı kapattılar.
"Merhaba." diyebildim sadece. Yeni başlangıçları, yeni duyguları ve yeni insanları hayatımıza sokan söz olan Merhaba.
Oğullarını yatır vaziyette gören anne ve babası hemen sevgilimin yanına gidip ona sarıldılar. Ardına ikimizin de akıntıya kapılıp sürüklenmiş gibi hissetmemizi sağlayacak sorular ve kızgınlıklar...
Öncelikle sevgilime dönüp" Ne karıştırıyorsunuz siz? Bu kız kim? Neden senin ceketini giyiyor? Hangi hakla hayatının ortasına gelip yerleşiyor? Söyle oğlum neden hiçbir şeyden haberimiz yok?" dedi annesi hiddetle.
Sevgilim acıdan can çekişerek karnını tuttu ve doğruldu. Annesine bakarak " Anne bak, sana bahsettiğim kız vardı ya hani, şu biz Amerika'ya gitmeden önce tanıştığım. İşte o, karşında duruyor. İnan bana o kadar seviyoruz ki birbirimizi. Çok aşığım anne anlasana." dedi kızma dercesine bir bakış atarak.
Annesi bana döndü " Madem çok seviyorsun, neden canını yakıyorsun oğlumun? Bu güne kadar bir kere bile hastaneye gelmemiş oğlumu hastane yataklarına mahkum ettin sen. Ölebilirdi, senin yüzünden." dedi üstüme yürüyüp gaddar bir ses tonuyla.
Gözlerim dolmuş ağlamamak için zor dururken, sevgilim annesine " Anne yapma. O hiç bir şey yapmadı . Hepsi benim suçum onu korumaya çalıştım." dedi durması için yalvarırcasına.
Sonra ayağa kalktı ve yanıma geldi. Parmaklarını parmaklarıma sımsıkı kenetledi ve şunları söyledi " Ben bu kıza bir söz verdim. Elini bırakmayacağıma dair. Çünkü benim yüzümden çok acı çekti. Ona deliler gibi aşığım ve ölene kadar da gözlerine bakmayı bırakmak gibi bir planım yok."
" Bakın haklısınız. Sonuç olarak oğlunuz ciddi bir şekilde yaralandı ve korkmak en doğal hakkınız. Ama ben ona çok aşığım. Çok denedim unutmayı, kalbimi susturmayı ama nereye baksam onu gördüm. Yeşilin 50 tonu gözlerini unutmak için kalbimi bile parçaladım ama her zerresi beynime kodlanmış oğlunuz yine bir yolunu bulup tekrar hayat buldu ruhumda." dedim çaresizliğim ruhumu aşmışken.
Annesi ikimize de bakarak şunları söyledi " Evet, ben de aşık oldum. Kanınız deli akıyor, gençsiniz ama bu şekilde olmaz. Bu ilişki yürümez. Her şey aşk değil. Bazen fedakarlık yapmak gerekir. Diğerine zarar vermemek için."
Derin bir iç çektim. Gözümdeki yaşları sildim. Daha önce de defalarca yaşandığı gibi yaralı kalbime bir delik daha eklenmişti. Her darbede yaram derinleşiyordu. Acı çektiğim her seferde kalbimin durmasına bir adım daha yaklaşıyordum.
Son kezmiş gibi sevgilime bakıp sarıldım. Sadece "Seni çok seviyorum." deyebildim ve kapıyı çekip odadan çıktım.
Hastane duvarları üstüme üstüme geliyor bayılacakmış gibi oluyordum. Koşarak dışarıya çıktım ve gökyüzüne baktım. Bulutlar üzgün, güneş küskündü. Sanki kendi aralarında savaş ilan etmişlerdi. Onlar bile anlamıştı çektiğim acıyı. Gözyaşlarım ve bulutlardan dökülen yağmur damlaları, şehrin karmaşasında yok olmaya giderken hastane kapısından kendini dışarı atmaya çalışan sevgilimi gördüm.
Hala karnında dikişler olmasına rağmen koşarak bana doğru geliyordu. Yanıma gelip durdu. "Delisin sen." dedim." Yaralısın kendine zarar veriyorsun bırak peşimi. Git sana acı çektirmeyecek birini bul." "Sensiz yapamam anlamıyorsun galiba. Aşkından ölüyorum anlasana." dedi. Yoldaki arabaların birinden fon müziği gibi duyulan "Ah Canım Sevgilim" şarkısı çalarken sevgilim ellerimi tuttu ve yağmurun altında dakikalar boyunca bakıştık.
Ellerini saçlarıma götürüp kulaklarımın arkasına sıkıştırdı. "Unutamam ki ben seni." derken. Ardından biraz daha yaklaştı,boynumdan tutup beni kendine doğru çekti ve dudaklarını dudaklarıma değdirdi.
Üzerimde onun ceketi, yüzümde elleri, tenimde kokusu,gözlerimde gözleri ve dudaklarımda dudakları varken çekip gitmek bir seçenek bile olamazdı.