Acımı dindirmeyecek kadar kısa ama hüzün ve gözyaşımı kalbime hançer gibi saplayacak kadar da uzun zaman geçmişti, kazanın üzerinden.
Tüm umutlara ve çaresiz haykırışlara rağmen sevgilimi kaybetmiştim. Gerçi hala gerçek gibi hissettirmeyen bir acıya ben nasıl inanırdım ki? Nasıl kabullenebilirdim gittiğini?
Ama olamazdı. Bitmemeliydi. Böyle yarım kalmamalıydı. Aşkı tam beni huzura boğmuşken nefessiz kaldım o gidince. Hala da anlatamıyorum, açıklayamıyorum. Gittiğine inanmak istemiyorum çünkü kabullenemiyorum.
Oysa daha dün şuracıkta atan kalbinin sesi, şimdilerde yavaş yavaş yok oluyor karanlık gecede.
Sevgilimi hayattan koparan o gün çok ağladım ben. O gün döktüğüm gözyaşları içimde kopan fırtınaların yarattığı yağmurdan ibaretti. Oysa kalbimin kan ağladığını kimse bilmiyordu, ağlama çığlıklarımı kimse duymuyordu. Ben o gün çok haykırdım ve nefret ettim hayattan.
Ve onu, sevdiğim çocuğu benden almak istediler. Yaşamının son anına kadar benimkilere kenetlenmiş elini zorla çekip aldılar benden. Bu yüzden lanet ediyorum o güne. Aşkımı, sevgilimi, herkesimi benden götürdükleri güne lanet ediyorum. Ama ölse de elimi bırakmamıştı sevgilim, sözünü tutmuştu, benden asla vazgeçmemişti. O lanet insanlar onu benden çekip aldılar ya, işte ben o gün bittim. O gün ben yaşadığıma lanet ettim.
Ruhum viraneye dönmüştü, hayat dibe çekiyordu beni. Karaya vurmuş ıssız gemiler gibi paramparçaydım. Dünyam başıma yıkılmıştı. Nasıl hayatta kalacağımı, onsuz nasıl yaşayacağımı sorgulamıştım.
İlk gittiğinde, bana " Öldü." dediklerinde inanmamıştım, ağlayamamıştım. İnsan böyle delicesine sevdiği birinin ölümünün kabullenemezmiş. Doğrusu gerçek gibi de gelmemişti o gün bana. Sanki yine uyanacak ve bana sımsıkı sarılacak gibi hissetmiştim. En azından kalbim öyle istemişti.
Ancak sevgilimi o topraktan çukurda gördüğümde anladım öldüğünü. Ben de onunla ölmek istedim o gün. Ruhumu, bedenimi parçalayıp yanına gitmek istedim. Gömülmeden son bir kez sarılmak istedim ona. Herkes olmaz, öldü o demişti ama ben acımı haykırarak gitmiştim yanına.
Son bir kez sarıldım ona. Her şeyim olan çocuğun kokusunu son kez içime çektim, ölene kadar ciğerlerimde hapis kalsınlar diye. Gözyaşlarım sevgilimin cansız bedeni üzerine dökülürken ben elini avucumun içine aldım. Saçımdan bir tel koparıp avucunun ortasına yerleştirdim ve sımsıkı kapattım. Usulca yanına yaklaşıp " Evet belki yoksun artık yanımda, belki her sabah güne gözlerimi seninle açamayacağım, saatlerce yeşil gözlerine dalıp gidemeyeceğim, seni deliler gibi öpemeyeceğim ama aşkın ve sevgin yaşadığım sürece hep kalbimde kalacak. Sen hep benim ilkim ve sonum olarak kalacaksın. Seni hep şurada, kalbimde yaşatacağım. " dedim nefesim kesilerek.
Kalbimin acısı gitgide büyürken ben şöyle devam ettim," Ama biliyorum ki bu kalp seni unutmaz, unutamaz. Bir gün ben de yolun sonuna geldiğimde biliyorum ki o uçurumun başında bekleyeceksin beni. Ve biliyorum ki yaşadığımız onca anı gökyüzünde birleşip günü gelince beni sana getirecekler. O güne kadar bekle olur mu? Ben seni hiç unutmayacağım. Sen de beni unutma sevgilim." ...
Ben nefessizlikten kendimi geriye bıraktığımda artık ayakta duracak mecalimin olmadığını fark ettim. Sevgilimi aldılar, o topraktan çukura koydular. Daha 18 yaşındaydı. Daha çok gençti. Ama onu o toprağın altına gömüp nefessiz bıraktılar. Biliyorum ölmüştü ama onu benden almaları acıtmıştı en çok. Daha yaşayacağımız çok şey vardı. Sevgilim bana hep belki bir gün bir çocuğumuz olur, bana benzer orman olur, sana benzer cennet olur derdi. Ben bunları düşündükçe ölmek istiyordum.
Onu benden alan hayatta nasıl yaşayabileceğimi sorguluyordum. Neden tam bağlanmışken deliler gibi sevmişken yerle bir oldu ki aşkımız? Neden geride unutulamayacak izler bırakıp toz dumana karışmıştı ki. Ben çok seviyordum onu be. Kendimden bile çok severken yaşamamın ne anlamı vardı.
Ölü bedenini yavaş yavaş yok eden toprak, üzerine kapandıkça göz yaşlarım, gittikçe büyüyen yaramdan, şiddetle dökülüyordu. Artık sevdiğim çocuk yoktu. Artık yeşilin elli tonu gözleri de yoktu. Kokusu yoktu, parlak sarı saçları yoktu, aşkı yoktu...
Sevgilimin cenazesi bitince herkes birer birer gitmeye başlamıştı. Ben mezarının yanına oturmuş ağlıyordum, sadece ağlıyor ve acı çekiyordum.
Arkadaşlarımdan biri "Bak çok yoruldun, sen de yaralısın, dinlenmen gerek. Gel seni eve götürelim." deyince ben hiddetle oturduğum yerden kalkıp, saatlerdir içimde tuttuğum acıyı haykırmaya başladım." Ya şaka mı yapıyorsunuz? Abi sevgilim öldü, hayatım, her şeyim öldü. Siz hala dinlenmen lazım diyorsunuz bana. Kalbimdeki acının bu önemsiz yaradan bin kat daha can yakıcı olduğunu bilmiyor musunuz sanki." dedim tüm nefretimi boşaltarak.
Benim başım dönüp bayılacak gibi olduğumda sevgilimin erkek arkadaşları beni iki kolumdan tutup yere oturttular. Biri konuşmaya başladı," Yenge hadi gidelim, bak o burada olsaydı seni görmek isterdi, gel seni eve götürelim." dedi acısını içinde tutmaya çalışırken. Bense bedenimi toprağa bırakıp ağlamaya başladım. " Sizin de ne kadar üzüldüğünüzü biliyorum o yüzden bari siz yapmayın. Anlayın be beni nolursunuz. Eve gidelim diyorsunuz da benim artık bir evim yok ki. Benim evim oydu. Beni güvende hissettiren onun yeşil gözleri, bana sarılışıydı. Ama o artık yok." dedim göz yaşlarım sel olmuşken.
Tüm arkadaşlarım yanıma gelip sımsıkı sarıldılar bana. Bazıları daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladılar. Sevgilimin çocukluk arkadaşı yanıma gelip bana sarıldıktan sonra " Biz şimdi onsuz ne yapacağız." deyip ağlamaya başladı. Tüm acımızı, hüznümü, kederimizi o kasvetli topraklara boşaltmıştık. Sevgilimin yattığı topraklara.
Üzerinden yarım saat geçtikten sonra ben sevgilimle yalnız kalmak istediğimi söyleyip arkadaşlarımı mezarlıktan gönderdim. Herkes dağılınca usulca sevgilimin mezarına doğru yaklaştım ve yanına uzandım.
Duygular sinsilesi içinde boğulmamak için konuşmaya başladım. " Çok kötüyüm. Sensiz hayat durmuş gibi. İçime çektiğim bu havayı ciğerlerim kabul etmiyor artık. Boğazım düğümleniyor. Ruhum yok olmuş gibi. Neden gittin söyle? Neden beni sensizliğe mahkum ettin? Sensiz bir ömür geçmez, geçemez. Aklım kabullense de kalbim izin vermez. " gözyaşlarım durmak bilmeden akmaya devam ediyordu.
" Sevgilim, ben seni çok seviyorum. Nolursun mutlu ol tamam mı. Ben yaşamak istemiyorum artık. Yanına gelmek istiyorum. Yine sımsıkı sarılalım hiç uyanmayalım istiyorum. Biliyorum burda olsan ölmek istediğim için çok kızardın ama elde değil ki. Ben şimdi nasıl bakacağım gözlerine, nasıl tutacağım elinden? Öf neden gittin neden?" diye haykırıyordum ölmekte olan kalbimin sesini.
Ben mezarının yanına uzanmış onu kalbimde hissederken sözler dudaklarımın arasından şu şekilde döküldü."Hayat bizi sonsuz kılmadı ama bir gün sonsuzlukta tekrar buluşacağız sevgilim." ...
![](https://img.wattpad.com/cover/324208790-288-k647802.jpg)