Gece zar zor bir kaç saat uyuduktan sonra sabaha karşı 2 sularında kalbimin neredeyse durmasını sağlayacak çığlıklarla gözümü açtım.Ne olduğunu anlamaya çalışırken sanki bir uçurumdan aşağıya sallandırılıyor ve kurtulmak için tüm gücümle haykırıyormuşum gibi bir çığlık atmıştım.Bu sesleri duyan sevgilim saniyesinde uyanıp doğruldu ve ne olduğunu sordu.Gözlerim dolu bir şekilde kabus gördüğümü söyledim.Ayağa kalkmaya çalıştım ama sevgilim beni bileğimden kavrayıp hızlıca kendine doğru çekti ve tüm gücüyle beni sakinleştireceğini bildiği kollarını belimin etrafına doladı.Tüm vücudumu sarmış tenini,yüz yıl geçse de tüm hücrelerimde saklı kalacak kokusunu ve gece olmasına rağmen dolunay aydınlatıyormuş gibi parlayan yeşilin elli tonu gözlerini hissedip gördüğüm zaman güvende olduğumu anlamıştım.
Sakince gözlerime baktı ve ne gördüğümü anlatmamı istedi."Biz sarılıyorduk."dedim sesim titreyerek."Devam edebilirsin,korkma yanındayım."dedi sevgilim."Sonra kim olduğunu çıkaramadığı bir silüet seni benden çekip almış ve bir hiçliğe fırlatmıştı.Hayatımda ilk defa bir kabusu gerçekten yaşıyormuşum gibi hissettim.""Korkma,belli ki hala ayrı kaldığımız süre boyunca yaşadığın korkuları unutmamışsın.Ben yanındayım ve seni asla bırakmam.Bir an olsun bile vazgeçmek istersen kendime engel olamam.Unutma sen atlarsan ben de atlarım."En sevdiğim filmden bir cümleydi bu.Beni o kadar iyi tanıyordu ki ezberlemişti.Sonra gözyaşlarımı silip beni kucağına yatırdı.Ama uyuyamazdım.Anlamıştı sanırsam bu yüzden beni kaldırdı ve aşağı kata indirdi.Bahçeye çıktık.Dolunay adeta ışıldıyordu.Sanki milyarlarca peri birleşmiş ışıklarıyla dolunayı oluşturuyorlardı. Hayal gücüme bir kez daha inanamazken sevgilim beni kucağına aldı ve havuza fırlattı ardımdan da kendi atladı.Ben kendimi havuzun dibine bırakmış suyun altında otururken sevgilim yanıma geldi ve beni yukarı çıkardı.Islak saçlarından akan su damlaları yüzüme düşebilecek kadar yakın bir mesafe vardı aramızda.Dolunay,saçları ve gözleri...Koca evrende tek parlak şeyler benim için sadece bu üçüydü.Ben ona yine aşık olurken ıslak saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdı ve beni dudaklarımdan öptü.O an karnıma inebilmek isterdim çünkü adeta bir kelebek bahçesine dönmüştü,hissedebiliyordum.
Sonra gözlerimin içine baktı.Dakikalar boyunca tek bir kelime etmeden sadece baktık birbirimize.Hani derler ya gözlerine bak gözler yalan söylemez,doğruydu gözlerine baktığım her an içlerinde saklanmış bir nefis bana ne kadar aşık olduğunu anlatıyordu.Dolunayın ışığı, havuzun delft mavisi suyuna yansımış bizse altında sırılsıklam aşık olmuştuk.Bir süre sonra havuzdan çıktık ve bahçedeki iki şezlongu birleştirip üstlerine uzandık.Zifiri karanlıkta biz sarmaş dolaş uzanırken sevgilime bir şey anlatacağımı söyledim.Anlat bakalım der demez ben söze girdim"Neden Satürn'ün halkaları yok oluyor biliyor musun?"Kafasını hayır anlamından iki yana salladı."Bir gün Güneş Ay'a sormuş evlenelim mi?Eğer ay evet deseydi güneş mutluluktan patlayacaktı.Ama eğer hayır deseydi bu sefer de üzüntüden siyaha bürünecekti bu yüzden ay bilmiyorum dedi ve o günden beri Satürn halkalarını yani yüzükleri saklıyor.Ama her güneş ve ay tutulmasında Güneş'in Ay'dan aldığı cevap değişmiyor bu yüzden de güneş umudunu yavaş yavaş kaybediyor."Bir an duraksadı sevgilim.Sonrasında dediği tek şeyse "Aşk öyle bir şeydir ki sevdiğinin canını yakmamak için duygularını susturursun .Bu da az çok bize benziyor.Bana destek çıkacak olan sendin,seni üzmemek içinse senden uzaklaşan bendim."