Bölüm 20

394 18 0
                                    

İşte o aşk bu aşk

Yaşamda tesadüfler hep olur mu yoksa biz bile isteye kendimize mi çekeriz? Bu konuda bir fikrim yok ama net çalışan bir şey var, o da vazgeçtiğin o şeyin sana mutlaka geleceği. Yani ben pek vazgeçmiş sayılmazdım ama çokta hevesli değildim artık. Bir nevi kabullenişe geçmiştim ve aradığım şey bana geldi.
Evren müthiş bir işleyiş içinde biz anlamıyor olsakta.

Özellikle hayatın planına bayılıyorum. Çınar, gerçekten doğadan anlamaz. Hareket etmeye spor salonuna, eğlenmeye ışıklı alanlara, gezmeye şehir merkezine giden bir tip. Çok gezmiş, çok kültürlü olmasına karşın adamın alakası yok köyle kasabayla.

"Hiç eksikliğini hissetmedin mi?" Demiştim bir ara laf arasında.

"Yani hiç görmediğim bir yerin nasıl eksikliğini hissedeyim. Bir süre orada yaşasam, anılar biriktirsem falan belki özlerdim."

Hep böyle mantıklı konuşur kendisi ve gerçekten rastgele yolu kaybedip bile sapmamış ve bir köye girmemiş.
Sadece ama bildiğimiz böyle düz köye girmemiş yoksa tatil köylerini çok sever.

"Leydaaaa."

Başımı çevirdim Çınar bana mahzun gözlerle bakıyor. Bu hâli çok sevimli olabilir lakin bana bir gülme geliyor.

"Efendim Çınar?"

"Güneş kafamın içinde gibi hissediyorum ben. Nasıl ineceğiz? Nasıl gideceğiz?"

Ay sahiden adam kırmızının tonlarını yüzünde sergilemeye başlamış ben kafamın içindeki benlerle bir toplantı kurup geçmiş gelecek tartışıyorum.
Evet ben hep toplantılarımı lüzumsuz yerlerde yaparım mesela şu an ağaç üzerindeyim yarın uçurumda bir dala tutunmuşta olabilirim.

Aşağıya bakıyorum kimse yok fakat ileride sevimli köpekciğimiz bizi bekliyor. Neyse ki erik ağacına çıkmışım da kütür kütür indiriyorum mideme. Tuz olmaması biraz üzücü tabii.
Çınar'da aynı yere bakıp sonra olumsuzca iç çekerek terleyen ellerini pantolonuna sildi.

"Çok hızlı değil mi sence de?"

"Ben de seninle bunu konuşmak istedim ama sonra vazgeçtim. Akışta kalmak güzel. Sanki ilk tanışma anında gibiyiz. Kızgınlık yok, üzgünlük yok hatta sen böyle biri değildin demeler bile yok."

Haklı sayılır yani tam olarak haklı. Biz devam etmiyoruz, hikâyemizi baştan yazıyoruz.

"Ne oldu? Ben gittiğim de, ne hissettin neler yaptın?"

Gözlerini kapattı o anları hatırlamak ister gibi çünkü hep öyle olur. Zihnimiz mutlu anlara kavuşunca mutsuzluğu bir çırpıda siliverir.

"Bilmediğim bir günü unuttuğumu sandım. Sevgililik yıl dönümü, ilk el ele tutuşma senesi falan.."

Gerçekliğini şu an kanıtladın. Ben ne zaman böyle bir gün kutladım? Hatta sen evlilik yıl dönümümüzde bana pırlanta kolye aldığında ben seni hediye olarak kebapçıya götürmüştüm.

"Sonra hasta oldun sandım. Ailenden kimseye ulaşamadım. Attığın mesajı gördüğüm an kıpırdayamadım yerimden. Dayanamadım, toplantıları iptal edip ilk uçakla döndüm. Gidebileceğin her yere baktım, herkesi aradım. Yoktun. Kaybolmuştun sanki. Aylarca aradım, ulaşmaya çalıştım ve bu süreçte babamla konuşup işi bıraktım. Ölü gibiydim. Toplam yedi yılın ağırlığı öyle çoktu ki. Sanki seninle doğmuşum da sonrası yok, bilmiyorum gibiydi. Bir sene sonunda annemin ısrarı üzerine Peri'den seans almaya başladım."

Belki çok iyi biridir ama ben Peri'den haz etmiyorum. Çünkü kendisi çok güzel ve aşırı sevimli bu beni çok geriyor. Kendime güveniyorum Çınar'a daha çok güveniyorum ama olmuyor işte.

Pırlantaların HanımefendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin