Aşklar ve aşıklar
Bir masal olsaydı hayatım eğer ben kaya, kiremit ya da dağ falan olabilirdim. Gözlerimde aşıkların suretleri, elleri birbirlerine kenetlenmiş oturuyorlar. Kumları sıkıp bırakmaktan parmaklarım acıdı. Kıskanmıyorum aksine çok mutluyum. Mine'nin yanında yeni sevgilisi var, adı Berkay. İyi birine benziyor hatta Mine için fazla iyi. Normalde çok nadir tipleri bulan biri için Berkay çok lüks. İlk defa hayatına normal ve düzgün birini alıyor.
Fırat ve Fulya ise idolüm. Onları görünce aşka geliyorum tabii sonra geri dönüyorum.Çünkü benim aşk kavramım ondan ibaretti ve orada bitti. O geceden sonra ilanı aşklar edildi, sözler verildi ve ilk sarılma gerçekleşti. Mutlulukla izledim içimdeki mutsuzluğa küfürler ederek. Bir buçuk ay oldu. Tam tamına hem de eksiksiz. Bir mesaj, e mail, çaldırıp kapatma gibi ufacık bir kıpırtı gibi olmadı. Sahiden bitmiş miydi? Bende hâlâ bitmediyse onda da bir parça kalmıştır değil mi?
"Leydalım sana bir şey söyleyeceğiz biz ama kızma."
"Kızacağım bir şey söyleme o zaman Mine."
Hayıflanarak bir parça kum attı üzerime.
"Berkay'ın bir arkadaşı var. Çok yakışıklı ve işi gücü yerinde biri."
"Bizi izdivaca talip mi gördün Mine?"
"Ya ben tanış buluş evlen demiyorum ki! Bence birbirinize iyi gelirsiniz. İlla sevgili olmanıza flört gibi takılmanıza gerek yok. Birbirinizi dinleyen iki arkadaş olursunuz. Onunla yaşadıkları seninkine benziyor."
Daha fazla dinlemek istemediğim için kalktım ilerideki büfeye yürüdüm.
Benim biriyle arkadaş bile olabilmem için üzerinden çok uzun zaman geçmeliydi. Duygularım yeni ekilmiş gibiyken kendime faydam yoktu ki. Başkasını da üzüp kırabilirdim ve paramparça olmuş hâlimden biliyorum ne kadar acıttığını.
Kendime kahve alıp geri dönerken bizimkilerden yüksek sesler geliyordu. Görünürde bir şey yoktu ama tedirginlik kaplamıştı içimi.
"Hayırdır?"
Ellerindeki telefonları saklamaya çalışırken Fulya'nın ki tam önüme düştü.
Karanlığın çöktüğü sahilde ekran ışıl ışıl parlıyordu.
'Ünlü işadamı ayrılığın ardından yeni aşka yelken açtı.'
Kırmızı ve büyük harflerle yazılan yazılar sanki yankılanıp tekrar tekrar çarpıyordu yüzüme.
'Yeni aşka yelken açtı.'
Eğilip telefonu aldım. Kırmızı elbiseli kadına ve yanındaki beyaz gömlekli Çınar'a baktım.
Eli kadının belindeydi ve gülümsüyordu. Bana güldüğü gibi kimseye gülemeyeceğini söylemişti. Doğru söylemiş, bana böyle güzel gülmedi. Her zerremin kırgınlıkla kaplandığı anda ne düşüneceğimi bilemez bir vaziyette kaldım. Yalnız ne yapacağımdan emindim.
Benim gibi kararsız bir insan için emin olmak çok büyük meseleyken hem de.
Telefonu ortaya attım ve arkamı dönüp yürümeye başladım.
Yoldan geçen ilk taksiyi çevirdim ve direkt olarak hava alanına gittim.
Kanıma karışan öfke bedenime öyle büyük bir güç veriyordu ki!
Bileti alıp uçakta yerimi alıncaya dek zamanın farkına bile varamamıştım. Sanki her şey benim için hazırlanmış gibiydi. Yarım saat sonra kalkacak olan uçağa yer bulabilmem benim şansımaydı, tüm şanssızlığıma rağmen.
Yanımda yaşlı bir kadın vardı yanındaki koltuğu da almıştı ve arada sırada bana memnuniyetsiz bir şekilde bakıyordu.
"Bir sorun mu var?" Diyerek daha fazla dayanamadan patladım.
"Sorun sensin." İmalı bir tınıyla yüzümü inceleyerek gözlerime baktı.
"Pardon?"
"Tek başıma seyahat etmekten hoşlanıyorum ama sana benim yerimi vermişler."
"İsterseniz ben atlayayım siz rahat rahat takılın."
"Çok iyi olur. Paraşüt istemeyi unutmayın."
Şaşkınlıkla kadına bakarken kafasını çevirdi ve hiçbir şey olmamış gibi devam etti.
Teyzecim zaten canım yanıyor, öfkeden delirmek üzereyim sende vurmasan olmaz mı?
"Negatif enerjini üzerimden çek!"
Gözlerimi kapatmış kafamda onlarca senaryo kurmaya başlamışken yine bir uyarıyla irkildim hem de yerimde sabit dururken.
"Anlamadım?" Bedenimi dikleştirerek görüş açısına girdim.
"Fazla negatifsin ve enerjini bana yansıtıyorsun."
"Kusura bakmayın aldatılıyorum da."
Alaycı bir şekilde konuştuğumda bir kez daha kalbimin acısını hissettim.
"Flört ya da sevgili mi?"
"Hayır."
"Arkadaşın, ailen mi?"
"Hayır tabii ki!"
"Kocan mı?"
"Eski kocam!"
"Bak cevabını kendin veriyorsun eski kocan! Yeni değil hatta artık hiçbir şeyin değil."
Dolmaya başlayan gözlerimle baktım sadece. Birinden duymak bu denli yakmamıştı daha önce.
"Tamam tamam bu biraz ağır oldu kusura bakma." Uzanıp elimi tuttuğunda samimiyetini hissettim. Onun ön yargılı ve itici biri olduğunu düşünmüştüm ama şimdi tüm yargılarımdan utandım.
"Anlat bakalım en başından. Çocukluğuna falan inme sakın o kadar genç değilim çekemem. Anlatmak insanı ferahlatır."
Gözümde biriken yaşları parmaklarımın ucuyla sildim ve gülümseyerek tüm olanları, yaşadıklarımızı anlattım.
"Şimdi de kalkıp oraya gidiyorsun çünkü?"
"Çünkü bilmek istiyorum nasıl bu kadar çabuk sildi. Madem silecekti neden karşıma çıktı? Üç sene hayatına kimseyi almayan adama ne oldu?"
Başını iki yana salladı. Çok derin düşüncelere dalmıştı.
"Belki bir şansınız olduğunu düşünmüştür ve olmadığını anlayınca o sayfayı yırtmak istemiştir."
Gerçek bu olabilir miydi? Geldi, denedi ve gitti. Bu kadar basit olmamalıydı hiç değilse bu kadar kısa sürede.
"Oraya gitmek sana bir şey kazandırmayacak. Gözlerine bakınca sevdiğini mi anlayacaksın? Rol mu yapıyor sanıyorsun? Bak o hayatına devam ediyor. Senin mutlaka göreceğini biliyor, yine de yapmaktan çekinmiyor. Gerçek sevgi yakmadan, acıtmadan başlar ve biter. Sevgi biterse önemsemez."
Tüm bakış açım değişmişti birden. Belki de oraya gitmek istemem kaderim değildi de bu teyzenin karşıma çıkması kaderdi. Onun söylediği cümleler beni kendime getirmiş olsa da çıktığım yoldan geri dönemezdim.Gidecek, öfkemi dindirecek ve hiçbir şey olmamış gibi geri dönecektim. Bu defa göğsümde büyük bir yara olmayacaktı, ben o yolların dikenlerini temizleyerek çiçekler ekecektim.
•
Sabahın ilk saatlerinde şirketin önünde beklerken buldum kendimi. Hem büyük bir çoşkuyla içeriye girmek istiyor hem de delicesine korkuyla sayıyordum yerimde. Otuzlu dereceleri çoktan devirmiş bir yerden gelince tenimde bir ürperti oluşmuştu sabahın serinliğiyle.
Kapıya kadar geldiğimde çokta eskide kalmayan zamanlar canlandı gözümde. Topuklu ayakkabımın sesiyle bu kapıdan girdiğim zamanlar. İpek gömleğinin saten eteğimle uyumlu olduğu ve elimde marka çantamla salınarak geçtiğim koridorlar. Şimdi sandaletlerim ve şortuma eşlik eden dağınık tepeden toplanan saçlarımla ilk adımımı atıyorum.
"Misafir girişi." Diyerek güvenliğe adımı yazdırıyorum.
Asansöre binip onun katına çıktığımda ilerlemem daha kolay oldu. İş saatleri içerisinde kimsenin başka bir şey ile ilgilenmesine müsaade etmezdi. Disiplinli ve sert biriydi ama bana karşı hiç öyle olmamıştı.
"Ah Leyda hanım merhaba."
Sekreteri Sude tüm içtenliğiyle yanıma gelmiş ve sarılmıştı. Karşılık verdim ve gülümsedim.
"Çınar bey için geldiniz sanırım." Bir an için yüzü düşmüş olsa da toparladı. "Onun bir toplantısı var, Sevgi hanımla."
Ne diyeceğini bilemez bir tavırla başını eğdi.
"Haberlere çıktığı kişi Sevgi hanım yani."
Başımı salladım ve cesur adımlarla hiç düşünmeden odasından içeri girdim.
Masanın bir ucunda Çınar sandalyesinde otururken diğer ucunda Sevgi vardı. Masanın ucuna oturuyordu. Çınar başını kaldırıp göz ucuyla baktı sonra önündeki kağıtlara döndü. Normal bir an mıydı bu? Hiç değilse ufak bir şaşkınlık gösterebilirdi.
"Konuşmamız lazım." Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Özel!"
"Çalışıyoruz." Dedi sert bir tavırla.
"Ben şimdilik çıkayım." Sevgi ayaklandığı anda Çınar kalktı ayağa. "Çalışıyoruz."
"Müsaade etmek istiyor, bırak etsin!" Aynı onun gibi cevap verdim, soğuk ve mesafeli bir tonda.
"Birincisi çalışıyorum!" Tüm gerginliği sesine yansıdı. "İkincisi bitmiş şeyleri konuşmam! Görüyorsun yeni başlayanlarla ilgileniyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pırlantaların Hanımefendisi
Humor29 yaşında eşinden ayrılan biriyseniz hayat sizi zorlayabilir. Bunalımdan çıkamadan kendinizi aile evinde bulduysanız, çıldırmanıza ramak kalabilir. E ne yapalım sünger çekerim geçmişe dediğiniz an halay çekiyor olabilirsiniz ve iş orada değişir. ...