Bölüm 33

185 9 0
                                    

Ya sapla saman karıştıysa?

Klasik bir sahne yaşıyor gibiydim. Dizinin en heyecanlı bölümde erkek bir kadına sarılır da sevdiği kadın onları görür hani sonra aslında kız kardeşi olduğu anlaşılır falan. Tam olarak  ben o sahneyi canlandırdım.
Rüyanın etkisinde kalmıştım sadece.. Sahi ben neden böyle oldum? Çınar'a inanmış, güvenmiştim ve bunu çürütecek hiçbir yapmamıştı. Nedendi bu şüphe?
Korkuyordum. Kendimden kaçsamda bir kere kanıma giren o duygunun gerçek olmasından deli gibi korkuyordum.
Çünkü o mükemmeldi. Hayallere sığmayacak kadar iyiydi ve onun bana fazla olduğunu düşünüyordum. Belki de hep düşünmüştüm ama şimdi kendime itiraf edebilme cesaretini gösteriyordum.

"Bağır bana." Dedim tiz çıkan sesimle. "Kız, öfkelen ya da ne bileyim git. Yeter ki böyle bakma Çınar."
Gözlerine bir kez baktıktan sonra başımı eğdim. Öyle bir bakıyordu ki yüreğimi bin parçaya bölecek kadar şefkatli şekilde. Dayanamıyordum.
"Kırgınım." Hüzünlü sesi içimi acıttı. "Burada olanlar için değil herhangi bir yerde olacaklardan dolayı kırgınım. İçine düşen şüphe ve yakıştırdığın ima için kırgınım." Soluk bir nefes verdi sanki gücü kalmamış gibi.
"Seni bu hâle getirdiğim için daha çok kırgınım. Yanlış anlamanı düzeltemediğim için, onca zamandır kafandakini silemediğim için ve en çok sana iyi gelemediğim için kırgınım."

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktığımda nasıl da masum bakıyordu. Dayanamadan sıkıca sarıldım, sımsıkı.
"Bir rüya gördüm onun etkisinde kaldım." Ellerim saçlarına dolaşırken ve kokusu burnuma dolduğunda huzurla kaplandığımı hissettim. "Çınar ben korkuyorum! Hep korkuyordum! Sen, bana o kadar fazlasın ki. Sanki sabah kalktığımda yanımda seni göremeyeceğim. Sanki biraz sonra çıkıp gideceksin. Birçok insanın hayalini kurduğu birisin ve senin benimle olman.. bana fazlasın gibi geliyor."
Gözlerindeki şaşkınlık gittikçe büyüdü. İlk defa bana başka bir duyguyla bakıyordu. Birazı şaşkınlıktı bu duygunun birazı hüzün.
Elleri yüzüme değdiğinde avuç içleri kapladı yanaklarımı.
"Bunu nasıl düşünürsün? Benden nasıl beklersin? Sen.. sen beni hiç mi tanımadın?"

Pişmanlıkla kıvranırken gözlerimin dolduğunu hissettim.  Tam göğüs kafesimin ortasında bir acı vardı, dehşetli bir acı. Sinirlendim. Öfkelendim. Kızdım sonra kendime darıldım.
Yüzündeki ifade silikleşmeye başladığında modunun gittikçe düzeldiğini gördüm.
"Bende seni kırdım ödeştik." Göz kırptığında şaşkınlıkla baktım yüzüne.
Kaşlarım havalandı, ellerim titremeye başladı ve ancak söylediklerinin aslında dalga geçmek amacıyla olduğunu idrak edebildim.

Sertçe göğsüne vurduğumda hiçbir tepki vermedi ama beni de bırakmadı kolları arasından.
"Aptal!" Sinirle bağırdığımda kahkaha atmaya başladı. "Gerçek sandım."

"Gerçek zaten." Omuzlarını silkeledi ve eliyle karnını tutmaya başladı. Kahkahası tebessüme dönüşünceye kadar devam etti. Hak etmiş miydim? Sonu değil dibine kadar. Yine de acıtmıştı onu kırdığımı düşünmek.
Kollarımdan tutup beni sımsıkı sardığında tekrar kokusunu aldım. Ben yıllarca nasıl dayanmıştım onsuzluğa?
"Ben değil ama sen çok fazlasın bana." Duyduklarımla kaldırıp başımı gözlerinin içine baktım ve Çınar eğilip hafifçe burnumun ucundan öptü.
"Farkında bile değilsin ama hayat senden ibaret Leyda, gün saçlarında doğuyor gece bakışlarınla anlamlanıyor. Sen her şeysin. Ve ben birgün beni bırakmandan öyle çok korkuyorum ki."

Aşk mıydı şimdi bunun adı? Eğer öyleyse, kalbime ritim veren, kokusuyla mest eden şey aşksa ben varım. Gözlerinde bir şehir yaşıyor içinde sadece benim yuva kurabileceğim bir şehir. Herkese tükenen kelimelerim var fakat ona destanlar yazabilirim gibi geliyor.
Aşk sen bana iyi geliyorsun, hep kal.

"Sende yani benim gibi.." ince bir kahkaha koyverdim. "Ay inanmıyorum. Tabii ki gencim güzelim harika bir auram var ama sen benden bir tık fazla gibisin sanki." İşaret parmağımı ve baş parmağımı hafifçe ayırarak mesafesini gösterdim.
Eğilip öptü parmaklarımdan. İzi izime karıştı gibi hissettim.
"Asla! Beni yüzlerce kez dünyanın en yakışıklı adamı seçseler yine de güzelliğinle yarışamam. Sen sahneye bir çıkarsın bütün ışıklar sönük kalır yanında. Öyle bir şeyi göze alamam."

"Haklısın da kendini böyle küçümseme senin de kendi çapında bir giderin var."

"Ah siz." Arkamda duyduğum kadın sesiyle omurgam dikleşti ve boğazımı temizleme ihtiyacı duydum.
"Çok yakışıyorsunuz birbirinize." Hâlâ bozuk olan Türkçesiyle kurduğu cümleye gülümsedim ama ne yapacağımı bilemeden birkaç saniye bekledim.
"Selam." Tam bana yakışır şekilde elimi kaldırıp selam verdim.
Hiç beklemeden beni Çınar'ın kollarından alıp sıcacık kollarıyla sarmaladı.
Karşılık verdiğim de bir parça tamamlanmış gibi hissettim. Aramızdaki bağ garip bir şekilde kuvvetliydi ve ben Çınar'a ne kadar kızmış olsamda bu kadına hiç kötü bir his beslemedim.
Gözünden yaşlar süzülürken benden ayrıldığında duygusal bir pıtırcık gibi kaldım ortada. Beni de ağlatacaksınız diye salya sümük başlayacağım şimdi ama..
"Biz de hazırlık yapıyorduk. Evlilik teklifi için."

Hay ben şansıma demeyeyim de daha kibar bir cümle kurayım istedim. "E yuh artık!" Cümlesi kaçmasıydı ağzımdan daha iyi olabilirdi tabii.
"Kim evleniyor? Kiminle evleniyor? Nerede? Ben neden yokum? Sen neden varsın? Annen neden burada? Ben bu işin neresindeyim?"
Bir solukta söylediklerim gözlerini fal değil kaya kadar açtı da ne yapayım. Beni mi dışlıyor bunlar?
"Sevgilim önce nefes al." Çınar ellerini omuzlarıma koyduğunda ciddi kalmaya devam ettim. "Beni sakinleştirme bana açıklama yap."

"Fırat benden rica etti. Fulya'ya evlilik teklif edecekmiş."

"Neeeeğğğğ!"
Suratımın çok garip ifadelere büründüğünü bilsem de düzeltmedim. Benim süper mükemmel göz alıcı arkadaşım gidipte Çınar'dan mı yardım istemişti? Hem de ben burada dururken? Yazıklar olsun sana Fıro yazıklar bile sana olsun.
"Utanmaz! Kurbağa suratlı haysiyetsiz!"
Çınar gülmesini bastırmaya çalışsa da anladım ve sırtımı döndüm.
"Sapla bıçağını siz seversiniz sırtımı."

Belimden sıkıca sarıp kavradığında neredeyse gardımı düşürecektim ama neyse ki olmadı. Belki birazcık oldu ama minicik, çok küçük.
"Senin yoğun bir zaman diliminde olduğuna karar verdik ve seni kaybetmekten korkuyor. Fulya ile aralarında bir şey yok ama denemek istiyor. Hayır cevabı alırsa sende yüz çevirirsin diye çekindi sevgilim hepsi bu."
Hafifçe kıpırdatarak önüme döndüğüm de yüz yüze geldik. Gözlerini hedef alsam da bakmamaya özen gösterdim çünkü dünya duruyormuş gibi hissetmeme sebep oluyordu. Zaman akmıyor, sular duruluyor ve ben o anın içinde kalıyorum.
"Evlenme teklifi yerine çıkma teklifi etse.. daha makul bir sebep değil mi? Kabul etmezse hem sadece yemeğe çıkalım istedim falan diyerek kıvırabilirdi. Ayrıca o dangalak kafalıya söyle ben onu böyle bir şey yüzünden sırtımı çevirmem."

"Bende söyledim ama anlamadılar.. neydi o? Hah buldum. Zinibiler.. yok yok şeydi.. zibidiler."

Annesinin aramıza dahil olan kelimeleri yüzünden kahkaha atmış olsakta kalbimde ki kırgınlık sessiz kaldı, gözyaşlarımı silmedi.
"Eniştemm!"

Fırat'ın sesini duyduğum an hızla uzattım başımı. Gözleri beni bulduğunda gülümsemesi yüzünden kir gibi akıp kaydı.
"Abla?"
"Fırat?"
"Ablam."
"Fıro?"
"Bende tam seni soracaktım."
"Üstüne bastın çek ayağını da ezilmesin rezil!"
Yaklaşıp yerinde kalmak arasında bir ikileme düştüyse de sonunda yanımıza geldi.
"Açıklama yapayım mı direkt ağzıma tükürür müsün?"
Tükürmek ile başka şeyler yapmak arasında nasıl koşuyorum bir bilsen. Yüzüne bir tane yumruk geçirsem mesela?
"Yok ben açıklamayı aldım cebime koydum da dolmadı işte. Söyleyecek yalanın varsa yolla gelsin. Alışmış belli ki çatallı dilin."

"Beni yılan yerine de koydun ha?" Hisli şekilde iç çekerek eğdi başını önüne.
"Bu numaraları beş yıl önce yapsaydın yerdim belki."

"Yav bilseydim o zamanlar yapardım."

"Bana bilmediğim bir şey söyle ve kendini affettir Fıro, üç saniyen var. Üç!"

"Sizin evlenince otururuz diye aldığınız evden geliyorum. Gördüğüme göre ev kalmamış abla. Bir gidip baksanız mı acaba?"

Pırlantaların HanımefendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin