Bölüm 37

228 9 0
                                    

Aşk değil Ateş

Böyle olur ya bazen. Yediğin yemeğin tadı gelmez, dondurma kutusundan gerçekten dondurma çıkar, en sevdiğin tişörtün rüzgâra kapılıp uçar. Aynı öyle fakat daha yakıcı.
Konuşmak istediğin yerde boğazına dizerler kelimelerini bağırmak isterken yutmak zorunda kalırsın.
Havalı girip afili çıkmak istediğin yere bodoslama girer toslar kalırsın. Hepsi biraz ben, birazda hayattan.
Kendimi yerin dibine girmişte çıkmak için kazıyormuş gibi hissettiğim dakikalardayım. Çınar, beni kırmamak için şaka bile yaparken adam şimdi beni paramparça ediyordu. İnsan meğer sevince hoş görüyormuş sevmediği an parçalamaya başlıyormuş. Yirmi dokuz yaşında bunu öğrendim, yirmi dokuz kez yaşasam böyle güzel anlamazdım.
Zamanın çok yavaş aktığı bir dilim olur ya, tam orada kısılı kaldım.
"Ya tebrik ederim. Çok tatlış bir çift olmuşsunuz." Ellerimi birleştirip gülümseyerek baktım yüzlerine.
"Tebrik mi edeyim Çınar? Buraya kadar geldim birkaç şey söyleyip gideceğim!"
Nihayet Sevgi, durumun ciddiyetine vararak odadan çıktı.
"Ne istiyorsun Leyda?"
"Cevap!"
"Ne için?" Kısık gözlerinde çözemediğim duygular geziyordu.
"Niye geldin Çınar? Aniden çıktın geldin, hayatımın ortasına daldın, rotamı değiştirdin sonra defolup gittin! Madem niye geldin?"
Masadan ayrılıp karşıma geçtiğinde benim gibi öfkeliydi. Niye öfkeleniyordu ki? Her şeyi berbat eden o değilmiş gibi!
"Bir şansımız olabileceğini düşündüm. Sen, beni avucunun içine alıp istediğin gibi yönlendirmeye kalktın."
"Ben mi?" Ağzım açık kalmıştı. "Sen peşinden sürüklemeye, istemediğim bir şeyi yapmaya ve kandırmaya kalktın. Ben nasıl sana istediğimi yaptırayım?"
Bir süre uzun uzun baktı. İlk defa bana şüpheyle baktı. Geçirdiğimiz onca zaman boyunca gözlerinde güvenden başka hiçbir şey görmemiştim.
"Leyda sen beni sormadan, sorgulamadan terk ettin. Hiç güvenmemişsin bana! Geldiğim de bile çırpındım senin için hem de suçsuz olduğum hâlde! Tekrar eskisi gibi olmak istediğim de beni bıraktın, yine! Niyetim sadece seni daha ılımlı bir şekilde ikna etmekti sen yine karşı çıktın. Ben artık beni olduğum gibi sevecek olan, yormayacak ve peşinden sürüklemeyecek birini istiyorum."
"İstemiyorsun ki bulmuşsun!" Sesim sandığımdan daha yüksek çıkmıştı.
"Buldum! Çünkü sana karşı olan bütün bağımı kopardım! Çünkü artık seni sevmi.."
"Yeter!" Bir adım geriye çıktım.
"Ben sandım ki.."
"Ne sandın?" Kahkaha attı ukala bir şekilde.
"Yine senin peşinden geleceğimi mi? Özürler dileyip ayaklarına kapanacağımı mı sandın? O Çınar, senin yanından ayrılırken kılıfını değiştirdi. Ben yeniden doğdum!"
"Buraya gelirken seni seven bir kadındım." Yutkundum. "Giderken belki nefret ederim diye düşünüyordum. Yanılmışım. Giderken kılıfını burada çıkarıp, adını değil yüzünü bile hatırlamayacağım. Buradan giderken artık duygusuz bir kadınım!"
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Başımı çevirip son bir kez gülümseyerek yüzüne baktım. "Çok mutlu ol istiyorum Çınar. O kadar mutlu ol ki, tüm mutsuzluğun silinsin. Sevgi seni öyle çok sevsin ki geçmişin bir kere bile gölgesi üzerine değmesin. Beni iyi bile hatırlama, yalnızca Sevgi olsun kalbinde ve aklının her köşesinde."
Gözyaşlarım yağmur misali tüm yüzüme yayılırken çıktım odadan. Kapının girişindeki koltuklarda oturan Sevgi ile göz göze geldim.
"Birdaha hiçbir zaman olmayacağım. Endişe etmene gerek yok. Çınar, sever seni, çok güzel sever gözü kimseyi görmez. Seni sevince göreceksin zaten tüm şüphelerin yok olacak. Biliyorum benden çok seveceksin onu ama bir ricam var. Benim gibi üzme onu."
Konuşmasına ya da cevap vermesine izin vermeden hızlıca asansöre ilerledim ve hızla çıktım kapıdan. Ait hissettiğim yerlerdi zamanında şimdi kaçmak istediğim yerler.
Nefes nefese çıktım kapıdan. Düşünmek istemiyordum, ağlamakta.
Neşem neredeydi? Ben her konuda ve koşulda mutlu olan biriydim canım yanarken dâhi. Mutluluk uğramıyordu yanıma sanki yerini hüzne vermişti.
Çevirdiğim ilk taksiye atlayıp havaalanına gittim. Bir saat sonrası için biletimi aldım ve birdaha hiç dönmemek üzere uçağa bindim.

Sürekli devam eden bir ızdırap varsa eğer onu benim içime dikmişler. Kalbimin her köşesinde bir yama oluşmuş. Bir çukur olur her yağmurda tekrar dolar aynen öyle benim ki. Her hatırada tekrar doluyor kuruması için güneşin çıkıp geçmişimi yakması lazım.
"Bununla birlikte tam onuncu kez haber oldu."
Benim onuncu kez yıkılışım olduğunu söyleyemiyor tabii.
"Kızlar ben yoruldum. Lütfen her haber gördüğünüzde koşup gelmeyin."
"Gelmiyoruz ki!" Mine üzerime çullandı. "Sen zorla getirtiyorsun, okutuyorsun."
"Hadi ben aptalım da istiyorum. Size ne oluyorda kabul ediyorsunuz!"
Yerimden kalktığım gibi dolabımın kapaklarını açtım. İçinden rastgele bir şeyler seçip üzerime geçirdim.
"Güzelliğim bak biz seni anlıyoruz ama böyle olmaz. Toparlanman lazım. Günlerdir harap ettin kendini."
Sıkıldım. Ben farkında değil miyim olanların? Hazmetsem, affetsem ne bileyim işte biraz geçer gibi olsam sonuna kadar mücadele edeceğim de işte olmuyor. Mutlu gibi yaparak mutlu olunmuyor.
"Onun mutlu olmasını isterken mutsuzluğunu üstlendim galiba. Çok kırgınım. Öyle çok ki. Güldüğüm an kendime ayıp edecekmişim gibi geliyor."
Bir süre oturdum yatağın ucuna. Baktım nereye olduğunu bilmeden. Hiçbir şey olmamış gibi kalktım konuşmadan odadan çıkıp mutfağa geçtim.
"Canımın içi, nasılsın?"
"Sahile iniyorum ben." Anneme karşı tek açıklamamı yaptım her gün olduğu gibi. İyi olduğuma kendimi inandıramıyordum ki ona nasıl yalan söyleyecektim?
Ayakkabılarımı geçirip küçük adımlarla sahile indim. Her gün bıkmadan usanmadan geliyordum buraya ve saatlerce kalıyordum. Zamanla pek aramız yoktu şu sıralar. Hava aydınlık oluyordu çıktığımda dönerken yıldızlar ışıldıyordu.
Kayalıklara doğru yürürken denizin bugün coşkun dalgaları olduğunu fark ettim.
"Bugünde yüzün gülmüyor anlaşılan mutluluk bulunamamış!"
Fırat arkamdan yaklaşıp kolunu omzuma attı. İyi olduğum söylenemezdi ama berbatta sayılmazdım.
"Her şeyi kabul ediyorum da onu kullandığımı söylemesi.. çıkmıyor aklımdan Fıro. Tam göğsüme kazınmış gibi."
"Tost ısmarlayayım mı sana? Sen bu ara diyet yapmayı abarttın galiba."
Dalga geçerek beni güldürmeye çalışıyordu da bu pek eğlenilecek konu değildi.
Tebessüm artık elime almadığım bir kitabın altı çizili sözcüğü gibiydi.
Kimseye de kızamıyorum ki artık. İnsanları öyle çok alıştırmışım ki gülmeye ve güldürmeye şaklabanlık yapmayınca canları sıkılıyor galiba.
Kayalıklara geçerken Fırat bana tost yaptırmaya gitti. Çoğunu balıklara veriyorum ama olsun gönlü hoş dursun.
Denizin dalgaları epey ıslatmış kayalıkları özellikle benim en sevdiğim kayamı. Benim yapım biraz inatçı yani birazdan fazla olabilir. Oradan başka yere oturmuyor, ıslak bile olsa.
İki adım attım üçüncüye ulaşamadım. Ayağımın kaymasıyla kafamın acısı bir oldu. Gökyüzü denizle kavuşuyordu güneş onları izliyordu. Sonrası.. karanlık ve hırıltılı bir ses.

Biri kesin ışıkları kapattı. Hep gece olamaz değil mi? Biri çıkıp mağarada olduğumu söyleyebilir mi? Işıkları açsın birileri.
Karanlığı sevseydim yorganın altından çıkmazdım. Ben ışık insanıyım, güneş insanıyım. Dünyanın benim etrafımda döndüğünü düşündüğüm zamanların kıymetini bilemediysem demek ki.
"Kıpırdadı gözleri bak!"
Sesi de tanıyorum ama çıkaramıyorum. Görebilsem yardım isteyeceğim ama beceremiyorum ki.
"Gerçekten bir şeyler oluyor."
Bu sesi hatırlamam gerekmiyor ki, hiç unutmadım.
"Sen sus! Zaten senin yüzünden bu haldeyiz. Hem sen niye geldin?"
Bu çirkeflik kesinlikle Fulya'ya ait, ellerinin belinde olduğuna çok eminim.
"Fulya cidden konu şu anda sen değilsin."
"Konu ben miyim sahiden?"
Gözlerimi açamıyor olabilirim ama her halükarda sesim çıktığına göre konuşabilirim.
"Leyda!"
Ellerimde bir sıcaklık hissettim, karşılık vermek istedim ama beceremedim.
"Çınar söylese de ışıkları açsınlar."

Pırlantaların HanımefendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin