Telefonu kapattıktan sonra, sadece ben ve aklımdaki sorular kaldı geriye. Yaşadıklarımı birer hayal ürünü olarak görmek, kendimi deli kabul etmekle aynı şeydi.
Yatağımdan kalktım ve masama geçtim. Bilgisayarımı açıp, haber sitelerini sırayla araştırmaya başladım. Uçak kazasına ve ölü bulunan kişilere teker teker baktım.
Hava yolunun paylaştığı yolcu listesini tekrar aratıp, babamın isminin olup olmadığına baktım. Babamın ismi yoktu ve iki yüz on üçüncü koltukta bir başkasının oturduğu gözüküyordu.
İnternetten güne ve tarihe baktım. Saat tam da dışarıya çıkmadan öncekiyle orantılı şekildeydi fakat gün... Bulunduğumu düşündüğüm tarihten bir gün gerideydim. Yani bir gün geçmemişti olarak biliyordum fakat bir gün geriye düşmüştüm.
Tarihi yanlış bilme olasılığımı düşündüm, hafta içinde yaptığım şeyleri gözden geçirdim. Aslında düşündüğüm tarihten önceki gün ne yaptığımı bir türlü hatırlayamıyordum. Hayatımdan bir gün silinmişti ve onun yerine yeni bir tanesi eklenmişti.
Odamdan çıktım, yukarıdan aşağıda yemek yemekte olan ailemi dikkatlice izledim. Bir yandan yemek yiyorlar, bir yandan da sohbet etmekteydiler.
Babamın çalışma odasına gittim. Etrafta herhangi bir kan izi ya da başka bir ipucu olup olmadığına baktım. Bir toz kırıntısının yeri bile değişmemiş gibiydi. Babamın bilgisayarına yöneldim ve aklımda kalan şifreyi tekrar girmeyi denedim. Şifre yanlış uyarısını okumakla yetindim.
Tam o sırada babam da odaya girdi ve beni çalışma masasında oturur halde gördü.
"Sana masa alalı çok olmadı ama şimdiden benimkine göz dikmiş gibisin," dedi.
Babamın babam olduğundan bile şüphe duyar haldeydim. Normalde ne derse desin gülüşür, mutlu olurdum. Fakat yüzüm kaskatı kesilmişti.
"Bilgisayarım da ilgini çeken bir şey mi var? Söyle de beraber bakalım, şifreli çünkü giremezsin," dedi.
"Bilgisayarım internete bir türlü bağlanmadı, sorun internetten mi yoksa hatta mı diye bakmak için açtım," dedim.
Babam gülümsedi. "Sorunun kaynağını neymiş, bulabildin mi?" dedi.
"Herhalde benim bilgisayara bağlı internet kablosunda sorun, buldum," dedim.
Masadan kalktım ve babamın yanından yüzüne bile bakmadan geçip gittim. Aşağı kata indim. Annemin yanına, mutfağa gittim. Annem masayı toplamış, bulaşıkları makineye yerleştiriyordu. Telefonu yemek masasının üstündeydi. Aklımdaki fikir telefonu alıp gerçekten de Hilal teyzeyle konuşup konuşmadığına bakmaktı. Çünkü en son karşılaştığımda yerde neredeyse kafası ezilmiş halde yatıyordu.
Annem geldiğimi gördü ve şüpheci gözlerle beni izledi. Makineye bulaşıkları yerleştiriyor olmasına rağmen, bana da ara ara bakmadan duramıyordu. Yemek masasında bir süre sessizce oturdum. Annem artık bana bakmamaya başlamış, tamamen işine odaklanmıştı.
Telefonunu aldım ve son arananlar kısmına göz gezdirdim. Hilal teyzeyle yaklaşık sekiz dakika boyunca konuşmuş olarak gözüküyordu. Bu süre tam da dışarıda olduğum süreyle uyumluydu. Hep bir açık arıyordum fakat önüme taştan duvarlar dikilmişti.
Delirdiğimi kabullenmiştim ki, elim Hilal teyzeyi arama tuşuna basana kadar. Telefon çalmaya başladı. Birini aradığımı fark eden annem aceleyle yanıma gelip elimden telefonu çekti. "Kimi arıyorsun, bana sorman gerekirdi," dedi.
"Hilal teyzeye getirdiği kurabiyeler için teşekkür edecektim," dedim.
Annemin yüz hatları gerilmiş, bana öfkeli gözlerle bakıyordu. "Ne kurabiyesinden bahsediyorsun bilmiyorum ama iyi olmadığından eminim sabahtan beri," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM
Mystery / ThrillerBir sonbahar akşamında, rüzgarın şarkısı eşliğinde çimenlerin üzerine uzanan Aras, yaşadığı stresten arınmıştı. Ancak geçmişteki zorlu anlar ve gizemlerle dolu günlerini düşünmekten kaçamıyordu. Babasının uçak kazasının ardından başlayan olaylar, Ar...