Sabahın erken saatleriydi. Uykuyla giriştiğim mücadeleyi hâlâ kaybetmemiştim. Her uykuya dalar gibi olduğumda, kendimi kadının ölmüş bedenine bakarken buluyordum.
Bilgisayarı açıp, gördüklerime neden olabilecek hastalıkları araştırmaya başladım. Gördüğüm ve yaşadığımı düşündüğüm olayların hepsi birer illüzyondan ibaretse, zihinsel sağlığımda kesinlikle sıkıntı vardı. Fakat ailemin şüpheli hareketleri ve Lamin ile olan konuşmamda geçen "iki yüz on sekiz" sayısının vurgulanması, kendime olan güvenimi az da olsa koruyordu.
Saat sekiz olmak üzereydi. Babamın işe gitme saati gelmişti. Kendi işinin patronu olsa da asla disiplininden taviz vermiyordu. Bugün de dün gibi geç kalırsa, hangi bahaneyi uyduracaktı acaba?
Herkesten şüphe duyar hale gelmiştim. Ölüm korkusu, insanı tetikte olmaya zorunda bırakıyordu. En küçük sesten dahi rahatsız olup ürperiyordum.
Annem odamın kapısını tıklattı ve içeri girdi. "Tatlım, baban işe gidecek, ben de birazdan okula geçeceğim. Gel bizimle kahvaltı et istersen," dedi.
Annem güzel sanatlar okumuştu fakat yakınımızdaki bir okulda müdürdü. Ben uzun zamandır okula gitmiyorum, eğitimimi evden devam ettirme kararı aldık birkaç sene önce.
Yıllar önce, aynı sınıfta olduğum en yakın arkadaşım Baran, okuldan eve dönerken kayboldu. Birkaç gün sonra, bir ağacın yanına bırakılmış cansız bedeni bulundu. Yapılan uzun araştırmalara rağmen katili bir türlü bulunamadı. Bu olaydan sonra bir daha okulun kapısından bile içeriye giremedim. Yaşadığım bu travma, okul hayatımı evden sürdürmeme neden oldu.
Babam, ortaokulu bitirene kadar özel öğretmenlerle eğitimimi devam ettirdi. Liseye geçtiğimden beri, bilgisayarımdan çevrimiçi derslere katılıyor ve özel öğretmenimden görüntülü ders alıyordum.
Anneme kahvaltıyı daha sonra yapmak istediğimi söyledim. Onlar evden gidene kadar odamdan çıkmadım.
Derslerim saat onda başlıyordu. Etrafı kolaçan etmek için bir saatim vardı. Odamdan çıktım ve aşağı kata indim. Salona girip şöminenin yanındaki kütükleri inceledim. Kadına saldırırken kullandığım odunu bulmaya çalıştım fakat samanlıkta iğne aramak gibiydi. Hepsi neredeyse aynı boyutlarda ve benzerdi.
Geri mutfağa döndüm ve kurulu olan masadan bir şeyler atıştırdım. Karnımı doyurduktan sonra hızlıca kalktım ve babamın çalışma odasına gittim. Kapıyı açmaya çalıştım fakat kitlenmişti. Kapının biraz üstüne bir not bırakılmıştı. "Küçük farelerin girmesi yasaktır" yazıyordu.
Sürekli olarak bu odaya gidip geliyor olmam, babamın da dikkatini çekmişti belli ki. Kendimi haklı çıkartabileceğim bir şey arıyordum fakat elimde hiçbir şey kalmamıştı. Odama geri döndüm.
İçimden bir ses, gözümden kaçan bir şeylerin olduğunu söylüyordu. İç sesimi bir süre susturup derse girmem gerektiğini hatırlattım kendime. Bilgisayarımı açtım ve canlı ders uygulamasına girdim. Canlı derse girmek için yazmam gereken şifreyi bir türlü hatırlayamıyordum. Her seferinde unuttuğum için şifreyi bir kâğıda yazıp, kitaplığımda aile fotoğrafımızın olduğu resmin çerçevesinin bir kenarına sıkıştırmıştım.
Kitaplığımın raflarına teker teker baktım fakat aile fotoğrafımızı bir türlü bulamadım. Çekmecelerin içine baktım fakat onların içinde de bulamadım. Odanın geri kalan kısmında göz gezdirdim fakat hiçbir resim yoktu. Hilal teyzenin beni odama kitlediği zaman, odadan kurtulmak için tornavida aradığım anı düşündüm. Fotoğrafı kitaplığımda dururken gördüğümü hatırladım. Fakat gözümün önüne gelen görüntü hiç de beklediğim gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM
Mystery / ThrillerBir sonbahar akşamında, rüzgarın şarkısı eşliğinde çimenlerin üzerine uzanan Aras, yaşadığı stresten arınmıştı. Ancak geçmişteki zorlu anlar ve gizemlerle dolu günlerini düşünmekten kaçamıyordu. Babasının uçak kazasının ardından başlayan olaylar, Ar...