Gözlerimi tekrardan açtığımda kuyunun başındaydım. Bu sefer etrafımda ne ailem ne de beni kuyuya ittiğini düşündüğüm Baran vardı. Tek başımaydım.
Eskiden tek başıma olduğumda içimi huzur kaplardı, savunmasız şekilde durabildiğim tek anlardı yalnızlığım. Fakat şimdi içimdeki yarım kalmışlık hissi ağır basıyordu. Arkamdan beni kuyuya iten birinin olması bile varlığımın kabul edildiği anlamına geliyordu.
Oysaki kuyunun başında yapayalnız dikiliyordum. Hilal'in dediklerinin üstünden fazla geçmemişti. Almam gereken bir intikamın olduğunu söylüyordu fakat beni ne itmeye çalışan vardı ne de kurtarmaya çalışan.
Doğduğumdan beri eksiklik duyduğum şeyin yalnızlık olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladım. İçten içe beni kırbaçlayan egomun insanlar tarafından görülmek istememden doğuyordu tüm bu karmaşık duygular senfonisi.
Kollarımı yavaşça açtım ve esen rüzgarı kucakladım. Saçlarım savruluyordu ve vücudum da aynı şekilde havayla buluşmak istiyordu.
Dibini görmekte zorlandığım kuyuya doğru kendini bıraktı vücudum. Uçmaya hazır olup olmadığı belli olmayan bir kuşun havaya doğru attığı ilk adım gibi oldukça cesur bir o kadar da korkak hissediyordum.
Arkamdan uzanan bir çift elin beni kurtarmasını umuyordum içten içe. Oysa ki ben ve ben vardık sadece.
En uzağa atılmaya çalışan bir taş gibi ya da ağaca sinmiş küçük bir kuşu sapanıyla vurmaya çalışan cahil çocuğun elinde ki çakıl taşı gibi bende benliğim tarafından kuyunun dibine atıldım.
Kuyunun dibinde, içim de dışım gibiydi. Karanlık...
Karanlığa gömülmüş haldeyken kulağımda yankılanan bir ses vardı. İsmimi zikreden birinin sesiydi bu. Acı bir bağırış gibiydi, kurtarmaya çalışan fakat elinden hiç bir şey gelmeyeceğinin farkına varmış bir ses.
Geri kalanını yarım yamalak hatırlıyorum. Hastane odasında olduğum anılar, etrafımda dizilmiş üzgün insanlar ve her saat başı durumuma bakmaya gelen hemşireler vardı.
Birkaç ayım alçılarla ve geçmiş olsun dilekleriyle geçti.
Şimdi odam da yatağıma uzanmış haldeyim. Yaşadıklarımı, yaşanmış sandıklarımı ve yaşamış olmak istediklerimi düşünüyorum.
Beni o kuyunun başına götüren şeyi merak ediyorum. Fakat kimseye sormaya tenezzül dahi etmiyorum.
Aylardır bir kez olsun konuşmadım. Annem başlarda durumu şahsi algılasa da doktorlar yatıştırmak amaçlı yaşadığım şoktan kaynaklı olabileceğini söylüyor ona. Bu yüzden bana karşı daha duyarlı davranıyorlar. Oğulları olduğum için mi yoksa hasta olduğum için mi bu nazik tavırları kestiremiyorum.
Benim kuyuya atladığımı yani düştüğümü haber eden Lamin'miş. Düştüğümü sanıyorlar fakat bir kuşun ilk adımıydı benimkisi.
Lamingilin bizi ziyarete geldiği hafta yaşandı bu olay. Bir haftalığına bizle kalıp tatillerini bizle geçireceklerdi.
Tâ ki ben tatillerinin içine edene kadar. Hastaneye kaldırıldığımda ziyaretime sık sık geldiler. Çoğunda Lamin salya sümük ağlıyordu. Vicdan azabı çekiyor gibiydi. Daha erken gelseydi peşimden beni durdurabileceğine inanıyordu belki de. Ya da atladığımı görüp beni bu safhaya neyin getirdiğini düşünerek bana acıyordu.
Tüm bu süreci duvarı izleyerek geçirmeyi başardım. Bazen bağırıp"Beni neden kurtardın! Neden neden beni benle bırakmadın."demek geçti içimden fakat kim olsa onun yerinde aynısını yapardı. Yapar mıydı?
Yaşadığımı sandığım onca olayın hiç yaşanmamış olması hayal kırıklığına uğratıyordu. Her ne kadar hayatta kalmaya çalışmak yorucu olsa da monoton hayatımdan kat kat iyi olduğunu fark ettim.
Kafamı karıştıran, ben kuyunun dibindeyken değil de başında dururken mi tüm bunları düşlemiştim?
Belki de hala bir hayal dünyasındaydım, finalinde her şeyin rüya olduğu ortaya çıkan bir dizinin başrolüydüm.
Sürekli karşıma çıkan 213 sayısının sırrını öğrenemeden zihnim hayal alemini tüm sırlarıyla birlikte karanlık mahzenine kapattı.
Okula tekrar yüz yüze gitmem gerektiğine karar verdiler. Tekrar konuşabilmeme katkı sağlayacağını söyledi psikoloğum aileme. Oysa ki keyfim isterse konuşabilme yetisine sahiptim.
Yatağımdan kalktım ve çantamı hazırladım. Hazırlamaktan kastım kulaklığım, telefonum ve karalama defterimi çantamın içine atmaktı.
Annemle beraber okula gittiğimde tekrardan terk edilmiş bir okulun olduğuna dair hayallerimin birer yalandan ibaret olduğunu anladım.
Hayal alemimde terk edilmiş okul, beyinleri tarafından terk edilmiş kişilerle doluydu.
Son sınıf olduğum gerçeğine tutunuyordum yoksa burada birden fazla geçebilecek bir okul yılı kabusa dönüşebilirdi.
Konuşmama inadım okulda da tam gaz devam ediyordu. Öğretmenlerime birer birer durumum okul müdürümüz yani annem tarafından iletilmişti. Fakat akran zorbalığına karşın aldıkları bir tedbirleri yoktu.
Benle konuşmaya çalışan herkes onlara üst perdeden baktığımı düşünerek yanımdan ayrıldı. Aslında evet, hiç biriyle fikirlerimin ve mizacımın uyacağına inanmıyordum.
Okulda tüm gün kafamı montuma gömüp müzik dinliyordum. Eve geçince de bu durum değişmiyordu. Babadan zengin oluşum ders çalışmama gerek duymama neden oluyordu. Ben ekmeğini taştan çıkaran bir halk kahramanı olacak potansiyele sahip değildim.
Gösterişli bir dükkanda saksısında hareket etmeden duran bir çiçektim.
Gittiğim okulun özel okul olduğunu düşünürsek bir kaç burslu öğrenci dışında derslere kafayı takan birileri yoktu. Yaşımızın verdiği ergenlikle saçma sapan hareketler silsilesini yapabileceğimiz bir paralı hayvan gezdirme parkıydı burası.
Her hafta düzenli olarak kütüphaneye gitmeye başladım. Saatlerce kitap okuyordum ve ardından eve gidip uyuyordum. Gün boyunca okuduğum kitapları rüyamda görmeyi dileyerek yatıyordum o yatağa. Fakat her seferinde Lamin'in düştüğüm kuyuya düştüğünü görerek uyanıyordum o rüyalardan.
Tek fark ben onu kurtarmak için kuyunun yanına gitmiyordum. Kendi istediği için atladığını düşünüyordum ve onun adına mutlu oluyordum. Çünkü benim yapamadığımı başarabilmişti. Bir süre sonra aynı rüyayı sürekli göre göre rüyadayken rüya da olduğumu fark etmeye başladım.
Kuyuya atlamasını bekliyordum ve ardından bir kaç saniye içinde uyanıyordum. Her gece aynısını görmekten bıkmaya başladım. İçimden bir ses kuyunun yanına onu kurtarmaya gitmem gerektiğini söylüyordu. Kurtarmazsam sürekli aynı rüyayı görmeye mahkum kalacak gibiydim.
Bu gece onu kurtaracaktım, istediğimden değil zorunda kaldığımdan.
Yatağıma yattım ve uyumaya çalıştım fakat saatler geçiyordu fakat gözüme uyku girmiyordu. İçten içe onu kurtarmak istediğim gerçeği tüm vücuduma yayılıyordu. Belki de salgıladığım adrenalin seviyesi uyumamı engelliyordu.
Güneş yüzünü gösterdiğinde sabrım tükendi. Uyku sarhoşluğuyla telefonu aldım ve Lamin'i aradım. Telefonunu açar açmaz, aylar sonra ağzımdan çıkan ilk cümleyi kurdum"Ölmeme neden izin vermedin? "dedim.
Devam edecek...
![](https://img.wattpad.com/cover/299866578-288-k605873.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM
Bí ẩn / Giật gânBir sonbahar akşamında, rüzgarın şarkısı eşliğinde çimenlerin üzerine uzanan Aras, yaşadığı stresten arınmıştı. Ancak geçmişteki zorlu anlar ve gizemlerle dolu günlerini düşünmekten kaçamıyordu. Babasının uçak kazasının ardından başlayan olaylar, Ar...