Okulda kararımı vermiştim, mektupta yazılanları yapacaktım. Belki bu sayede içimde kopan fırtınalar durulurdu. Her gözümü kapadığımda kabus ile gerçeklik arasında yaşamlar sürmekten bıktım. Belli ki geçmişteki bende bu durumdan bıkmıştı. Bu mektubu yazan ben kuyuya atlamadan önceki ben olmalıydım. Çünkü kazadan önceki hayatıma dair net olarak hatırladığım bir şey yoktu. Çocukluktan kalma ve bir kaç net olmayan anıları hatırlayabiliyordum.
Bizimkiler uyumaya gidene kadar odamda saatlerce bekledim ve kendimi olacaklara hazırlamaya çalıştım.
Vakit geldi çattı, sessizce babamın çalışma odasına gittim.Kitaplığın raflarını karıştırmaya başladım. Babamın dikkatlice düzenlediği kitapların arasında bir gariplik fark ettim. Bir rafın arkasına sanki bir şey gizlenmiş gibiydi. Merakla elimi uzatıp birkaç kitabı çektiğimde, küçük bir kapı ortaya çıktı. Bu kapı, duvarın bir parçası gibi görünüyordu ve çok iyi kamufle edilmişti. Kapıyı açtığımda dar bir koridor karşıladı beni.
Bizimkiler yaptığım sesten uyanırsa diye hızlıca babamın odasının kapısını kitledim. Gelseler bile beni durduramayacaklardı. Kapıdan içeri girdim ve minik adımlarla ilerlemeye başladım.
Kalbim heyecanla çarparken koridorun sonundaki odaya girdim. İçerisi tam anlamıyla bir laboratuvar gibiydi. Masaların üzeri çeşitli aletler ve garip cihazlarla doluydu. Ortasında ise, ben komadayken yaşadığım hayal dünyasındaki zaman makinesinin aynısı vardı. Bu, kesinlikle aynı makineydi fakat farklı kısımları vardı. Üzerinde benim hatırladığımdan daha fazla düğme, ekran ve gösterge vardı.
Yaklaşık bir saat boyunca makineyi inceledim. Üzerindeki not defterlerini karıştırdım ve şifreli gibi görünen bazı sembolleri çözmeye çalıştım. Notları okudukça, makinenin nasıl çalıştığını anlamaya başladım. Bu makine benim önceden kullandığımdan farklı olarak istediğin zamana götürebiliyordu. Eski belgelerden anladığım kadarıyla benim gördüğüm makine ilk prototipmiş. Şu anki makine en gelişmiş haliyle önümdeydi.
Ben makineyi incelemeye o kadar dalmıştım ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Bu dalgınlığımı bozan odanın kapısını yumruklama sesiydi.
"Aras, bu saate odamda ne yapıyorsun ! Kapıyı hemen aç."diye bağırıyordu babam.
Elim ayağıma dolaştı, ne yapacağımı bilemedim. Acelece makineyi çalıştırmayı denedim.
Makinenin yan tarafında bir kol vardı ve onu çektiğimde ekran parladı. Ekranda yıl, ay, gün ve saat ayarları belirdi. Nefesimi tutarak birkaç tarih girdim. 14 Nisan 1912 Pazar günü saat 23.00'ı seçtim. En son izlediğim belgesel Titanik'in batışını hakkındaydı. İlk aklıma gelen kazanın yaşandığı gün ve yerdi. Makinenin içine doğru kafamı sokmam gereken bir hazne vardı. Kafamda bulunmak istediğim yeri düşünüp girdiğim tarih deki o yere gitmemi sağlayacak bir sisteme sahipti. Derin bir nefes aldım ve "Başlat" düğmesine bastım ve kafamı hazneye soktum.
Bir anda etrafımdaki her şey bulanıklaştı. Kendimi boşlukta sürüklenirken hissettim. Gözlerimi kapadım ve bir an sonra kendimi bir gemide buldum. Kaptan köşküne yakın bir yerdeydim. Çevremdeki herkesin kıyafetleri, konuşmaları, her şey 1912 yılına aitti.
Ne yapacağımı bilemeden etrafa bakarken, Titanik'in buzdağına çarpış anına tanıklık ettim. Gemi o kadar sarsılmıştı ki insanların çoğu yerlere düştü. Valiz boyutlarındaki makine neredeyse güverteden denize düşecekti. Zar zor tutup kaptan köşkünün içine girdim. İçeride Kaptan John Smith ve mürettebatı vardı. Buz dağına çarpışmanın şokunu atlatamamışlardı bu yüzden içeriye girdiğimi bile fark etmediler.
Gemi batmadan buradan gitmem gerekiyordu. Ne yazık ki hafızamın büyük bir kısmı boşluktan ibaret olduğu için nereye hangi zaman gidebileceğimi bilmiyordum. Belirli bir tarih düşününce heyecan anında aklıma gelen tek tarih doğum günümdü.
Makinenin karşısında durup derin bir nefes aldım. Ekrana doğduğum tarihi ve saati girdim: 5 Mart 2005, sabah 3.14 . "Başlat" düğmesine basarken kalbim deli gibi çarpıyordu. Bir kez daha her şey bulanıklaştı ve kendimi boşlukta sürüklenirken buldum. Gözlerimi açtığımda, bir hastane odasındaydım.
Hastanenin doğum bölümünde olduğumu hemen anladım. Koridorlarda koşuşturan hemşireler, bekleyen aile üyeleri... Birkaç dakika sonra babamı gördüm. Yüzündeki heyecanı ve endişeyi fark ettim. Elimde ki zaman makinesini belkide ben doğmadan önce planlamaya hatta yapmaya başlamıştı. Eğer elimde görürse sorun çıkabilirdi. O yüzden bizimkilere gözükmemem gerekiyordu.
O sırada iki hemşire ellerinde bebeklerle babamın yanına gittiler babam heyecandan neredeyse yere yığılacak haldeydi. Hızlıca bir odaya girdiler bebeklerle. Gizlice peşlerinden gittim. Odanın kapısı yarım şekilde açık kalmıştı. Gizlice kapıdan içeriyi izledim.
İçeride yeni ameliyattan çıkmış annem vardı. Kollarının arasında iki bebeğe bakar haldeydi. Bebeklerden biri erkek biri kızdı. O an kafamdan kaynar sular aktı. Tek çocukları ben değil miydim yani ? Benimle aynı anda doğan bir kız kardeşim daha mı vardı ?
Birkaç dakika orada durup kendime gelmeye çalıştım. Bir kardeşimin olduğunu benden saklamışlardı ama neden ? Belkide kardeşim doğduktan sonra fazla yaşayamamıştı ya da bana durumu anlatmışlardı fakat kuyuya düştükten sonra yaşadığım hafıza kaybından dolayı hatırlamıyordum. Kafam çok karıştı çok...
DEVAM EDİYOR
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM
Misterio / SuspensoBir sonbahar akşamında, rüzgarın şarkısı eşliğinde çimenlerin üzerine uzanan Aras, yaşadığı stresten arınmıştı. Ancak geçmişteki zorlu anlar ve gizemlerle dolu günlerini düşünmekten kaçamıyordu. Babasının uçak kazasının ardından başlayan olaylar, Ar...