Zaman aleyhime işliyordu, ajanların bana bıraktığı kağıtta bir günlük sürem olduğu yazılıydı. Kim bilir ne kadar zamandır kayıp zamanda kalmıştım.
Telefonumundan saate baktığımda fark ettimki kayıp zamanda bulunduğum süre nerdeyse beş dakikasan ibaretmiş. Yaklaşık iki gündür geçmişte takılmıştım fakat beş dakikalık bir süreye tekabül ediyordu burdaki yaşamımda.
Üst üste yaşadığım olaylar silsilesi sayesinde artık başıma gelen hiç bir şey garip gelmiyordu. Bütün bu olaylar bitse ve ben sağ çıkmayı başarsam bile monoton hayatıma geri dönmek biraz zor olacak gibiydi.
Kuyuya giderken izlenmediğimden emin olmam gerekti. Makina kuyunun içinde olsa dahi beni takip ettikleri için, kuyuya ulaşır ulaşmaz gelip makinayı benden önce götüreceklerinden emindim.
Kuyuya onlardan gizli gitmeyi başarsam bile kuyunun içine girip makinaya nasıl ulaşacağımı halen bulamamıştım.
Tek bildiğim şey acilen harekete geçmem gerektiğiydi. Hipnoz olduğum vakitten itibaren üstüme veya başka bir yerime takip cihazı takıp takmadıklarını kontrol etmemiştim daha.
Üstümü çıkarıp her yerimi inceledim. Her hangi bir yerime takılmış bir cihaza rastlamadım. Üstümü giydikten sonra aklımda bir fikir canlandı. Beni açık alanlardan çok ormandan izledikleri belliydi.
Bir birine yakın, uzun dalları olan ağaçlarla doluydu etraf. Gizlenip beni gözetlemek için harika bir fırsat yaratıyordu onlara.
Aklıma gelen fikir basit ve kolaydı. Ormanı yakmak. Her ne kadar doğaya karşı işleyeceğim bir suç olsada günü sıfırladığımda yaktığım herhangi bir yer kalmayacak, tekrar etraf ağaçlarla dolu olacaktı.
Bu yüzden amaca giden bir yolda yapılması gereken bir hareketti. Hem orman yangınıyla itfaiyelerin ve haber kanallarınında dikkatini çekerek peşimdeki ajanların saklanmak için zaman kaybetmesini sağlayabilirdim.
Bulduğum bir kaç ince odunla, çakmak taşlarıyla ve küçükken gittiğim kamplardan kalma bilgimlerimle ateşi yakmayı becerdim.
Daha fazla odun toplayıp kalın bir ağacın etrafına dizdim. Ağacın etrafına yaydığım odunlar da tutuşmaya başladığı sırada, yangını hızlandıracak başka bir çözüm daha buldum.
Arabanın el frenini kaldırıp ağaca doğru sürüklemeye başladım. Ateş arabının altında kalacak şekilde ayarladım. Daha sonra koşarak uzaklaştım oradan ve kuyuya doğru gitmek yerine bir süre ateşin artmasını beklemeye karar verdim.
Ağaçların arkasına saklanmıştımki arabaya doğru koşan bir kaç kişiyi fark ettim. Çıkarmak istediğim orman yangınını fark etmişlerdi ve söndürmeye çalışıyotlardı.
Araba beklediğimden daha erken patlamıştı, belliki arabanın deposu benzimle doluydu. Bu sayade büyük bir patlama meydana geldi.
Ateşi söndürmeye çalışanlardan bazıları patlamadan dolayı yaralanmış, bazılarıda harketsiz bir şekilde yerde yatıyordu. Patlama sonrasında alevler her yeri sardı ve beklediğim fırsat altın tepside önüme sunuldu.
Adamların ateşi söndürmek için ilk geldikleri noktayla aramda alevden bir duvar oluşmuştu. Bana ulaşabilmeleri neredeyse imkansız bir hal almıştı .
Kendimi yanan bir sobanın içine atmaktı yaptığım fakat zamanı sıfırlayabilirsem karşı tarafın tüm hamlelerini önceden bilmiş bir şekilde onlarla mücadele etme şansına sahip olacaktım.
Tüm gücümle koşmaya başladım. Takip edilme ihtimaline karşın yolumda zikzaklar çizerek ilerliyordum. Kuyuya giden ana yola ulaştığımda yangın da benimle aymı derece ilerlemişki etraf dumanla dolup taşıyordu.
Havada yangın söndürme helikopterleri gezinirken siren sesleri de eşlik ediyordu bu kargaşaya.
Etrafımı son bir kez kolaçan ettikten sonra kuyuya doğru tekrardan yol aldım.
Kuyuya ulaştığımda etraf eskisindende ot basmış haldeydi, kuyunun içini tamamen sarmaşık basmıştı.
Kuyunun başına geldiğimde hissetiğim dejavu beni rahatsız etti. Ne yazıkki bu garip hislerin altında yatanı aramama vakit yoktu.
Sarmaşıklar kurtarıcım olmuştu çünkü onlara tutunarak kuyunun dibine inebilirdim.
Cesaretimi toplayıp şarmaşıklara tutuna tutuna en karanlık yerine kadar indim kuyunun.
Kuyunun su ile olan beraberliği uzun yıllar öncesinde kalmış olmalıki içi tamamen kupkuruydu.
Telefonumun ışığı ile etrafı aydınlatmaya çalışsamda her hangi bir ipucu bulamıyordum.
Artık yeri kazmaktan başka çarem kalmamıştı. Ellerimle var gücümle kazmaya başladım ve fazla uğraşmama gerek kalmadan sayılarla kaplı bir elektronik kilitle karşılaştım.
Üç harfli olan bu kilidin şifresini bulmak benim için hiçte zor değildi. Sürekli karşıma çıkan 213 sayısı olmalıydı bunun da şifresi. Şifreyi kilit sistemine yazdıktan sonra "Hatalı şifre, son bir giriş hakkınız kaldı" yazısı çıktı.
Tesadüfler kralı olan ben afallamıştım. Kendime olan güvenimin zedelendiğini hissetim. Egomun zekamın önüne geçemeye başladığı belliydi.
Şifre ne olabilirdi diye düşünürken haberlerden kalma o bilgi aklıma geldi. Bunun gibi derin kuyuların içinde fazla kalmak insan için tehlikeliydi. Zehirli gaz birikmesinin fazla olduğu yerlerdi tam da bulunduğum kısım.
Nefes darlığım başladı bu bilginin aklıma nüfus etmesiyle. Belki de piskolojik olarak bu havaya girmiştim ya da gerçekten nefes darlığımın sebebi soluduğum zehirli havaydı.
Zihnimi toplayıp şifreyi en kısa sürede bulmam gerekti çünkü ormanın tamamı neredeyse yanmıştı ve bana ulaşmaları açısından engelerler teker teker kalkıyordu.
Bildiğim tüm üç basamaklı sayıları düşündüm. Yıllardır evde geçen tüm sohbetleri hafızamda tekrarlamaya, her hangi bir sayıdan bahsedilip bahsetmediklerini hatırlamaya çalıştım.
Nefes alıp vermem git gide yavaşlamıştı ve kuyunun üstünden geçen helikopterlerin sesi kafamda büyük bir ağrıya sebebiyet veriyordu.
Artık bu havasızlıktan, üste çıkana kadar bayılıp ölme ihtimalimi göz önüne alınca artık her hangi bir yanlış şifre girmenin pekte önemi kalmıyordu.
Ölüm korkusuyla hayata tutunmak isteyen beynim sonunda hatırlamıştı şifreyi. Geçmişe gittiğinde babasının kitaplığın arkasına gizlediği kasayla aynı olmalıydı şifresi. Hafızamı son raddesine kadar kullandım ve hiç emin olmadığım halde 101 sayısını girdim.Onaylandı kelimesi gözleriminin önünde belirmesine ne kadar sevinsemde, yaşadığım oksijensizlikte kendini belli etti ve dizlerimin üstüne çöktüm.
Kapağı kalan son gücümle kaldırdım ve altından valiz boyutlarındaki makinayı çıkardım. Makinanın üstündeki bir ses cihazı"Sesli komut bekleniyor" dedi.
Kalan son nefesimle son cümlemi kurdum"Günü tekrarla"dedim ve yere tamamen yığıldım. Makinadan gelen ses"Aydın ailesinin ferdi giriş yaptı. Döngü başlatılıyor. "dedi.
Çıkan değişik sesler ve ışıklar eşliğinde kolumda bileklik olmasada bilinç altımdaki kişiliğimin bana tüm bu yaşadıklarımı hatırlatmasını umarak gözlerimi kapadım.
Tekrar gözlerimi açtığımda, odamdaydım ve yatağımda uzanıyordum. Ayağa kalktım ve perdelerimi sonuna kadar açıp güneşin odama dolmasını izledim.
Üstümdeki zafer mutluluğuyla gün içinde neler yapmam gerektiğini, geçen sefer nerede hatalar yaptığımı ve sonunda bu karanlık, yalanlarla dolu hayatımdan nasıl kurutulacağımı düşündüm. Tüm bu hevesli ve güzel vaktimi sonlandıran odamdaki takvim oldu.
Zamanı tekrarladığım gün ekim ayının yanlış hatırlamıyorsam on beşiydi fakat şuan odamda bulunan takvim üç ay öncesini, yani ağustos ayını gösteriyordu. Takvimin yanlış tarihte kaldığını ümit ettim fakat telefonumda da aynı tarih gözümün önündeydi. Gün değil aylar tekrarlanmıştı. Bildiğim bir şey de yanlış çıkmasa şaşarım.
Devam edecek...
![](https://img.wattpad.com/cover/299866578-288-k605873.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZALİM
Mystery / ThrillerBir sonbahar akşamında, rüzgarın şarkısı eşliğinde çimenlerin üzerine uzanan Aras, yaşadığı stresten arınmıştı. Ancak geçmişteki zorlu anlar ve gizemlerle dolu günlerini düşünmekten kaçamıyordu. Babasının uçak kazasının ardından başlayan olaylar, Ar...