"O gece, Görkem'e kızgın olduğun için şanslıyım o halde," dedi Okan hemencecik alıştığım o çapkın ama sevimli sırıtışıyla.
"Kızgındım ve evet, şanslısın." Merve ile dalga geçmemek için zor tutuyordum kendimi. Okan'a nasıl baktığının farkında mıydı?
"Aranız iyi o zaman?"
"Kesinlikle," dedim dün söylediği kelime bir milyonuncu defa aklımdan geçerken. Nasıl iyi olmazdı ki? Kalbim erimiş, ellerine akmıştı.
"Dün abim, Azra'ya onun Fransa'ya, ailesinin yanına dönmesini istemediğini söylemiş. Dün akşamdan beri böyle dalıp gidiyor." Kıkırdadı. Şapşal! Keyfim yerinde olduğundan onunla uğraşmak yerine onaylayarak gülümsedim.
"Fransa'ya mı döneceksin?"
"Hayır. Aslında bilmiyorum. Dönmek istemiyorum, ama bu ailemin ne yapacağına bağlı. Eğer İstanbul'a gelemezlerse onlardan uzak ne kadar süre idare edebilirim emin değilim." Okan bakışlarını kısa bir süre üzerimde gezdirdikten sonra "Yanlış düşünüyorsun," dedi.
"Bak benim ailem İzmir'de yaşıyor. Fransa nerede, İzmir nerede deme. Hepsi uçakla kısa sürede ulaşılabilecek yerler. Burada iş kurdunuz. Para kazanamaya başlamışsınız bile. Sevdiğin adam ve en yakın arkadaşınla geleceğin için adımlar atmışken ailenin yanına dönmek her şeyi sıfırlamak değil de ne?"
"Evet ama..."
"Ailenle bu konu hakkında konuştun mu? Kötü durum senaryosu hakkında?"
"Hayır."
"Önce onlarla konuş. Sanmıyorum ki sana gel dizimizin dibinde çürü, desinler." Suratımı astım. Annem her ne kadar yanında olmamı istese de asla bunu dile getirmezdi. Babam da ben ne karar verirsem vereyim arkamda dururdu. Kendi kendimi dara soktuğumun farkındaydım. Bunun büyük bir sebebi Görkem'le olan belirsizliğimizdi. İçten içe onun da her an gidebilecekmişim gibi hissetmesini istediğimi fark ettim. Ben çok ama çok kötü biriydim.
"Pekâlâ, Bay Çokbilmiş. Dediklerinizi dikkate alacağım."
"Bak! Gördün mü? Azra da sana Bay Çokbilmiş dedi."
"Öyle olduğumu inkâr etmiyorum ki!" deyip Merve'nin dudağına yapıştı. Coşkuyla öpüşmeye başladıklarında nereye bakacağımı şaşırdım. Neyse ki sahilde bu saatte çok fazla insan yoktu.
"Hey! Yeter ama! O zaman ben neden geldim ki buraya. Zaten Görkem sorarsa hâlâ ne diyeceğimden emin değilim." Okan, Merve'yi bırakıp bana döndü.
"Bu konuyu açtığın iyi oldu. Arkadaşına bir şey söyler misin acaba? Hani hâlâ ilişkimizi saklamamasıyla ilgili... Liseli çocuklar gibiyiz!" Merve'nin dudağıma yapıştırdığı parmağı yüzünden ağzımı açamadım.
"Bu konuyu konuşmuştuk. Zamanı gelince söyleyeceğim ve gelecek olan bu zamanı benden daha iyi bilemezsin."
"Belki onu bilemem ama ben de bu şekilde saklı kapılar ardında bir ilişki yaşayacak yaşı geçtiğimi biliyorum."
"Anlamıyorsun. Abimle sıradan bir abi kardeş ilişkimiz yok. Ona nasıl yaklaşmam gerektiğinden henüz emin değilim. Biraz daha sabredemez misin? Hem gördüğün üzere saklı kapılar ardında değiliz," dedi boşta kalan eliyle etrafı göstererek. Parmağını ağzımdan çektim. Elbette Görkem'i benden iyi tanıyordu ama bence yine de yanlış hareket ediyordu.
"Doğru zamanı sen bilirsin, evet. Fakat kaçırdığın bir şey var. Eğer bunca zaman ondan bir şey sakladığını ya da yalan söylediğini öğrenirse tepkisi sert olur. Hem sana, hem ilişkinize. Bu kadarcık zamanda onunla ilgili öğrendiğim en net şey bu olsa gerek. Yalanı ya da gizli saklı şeyleri sevmiyor. Az önce dediğim gibi, bana bugün ne yaptın diye sorarsa ve ben ona senin için yalan söylersem ve iş bu ya yakalanırsam biterim. Emin ol, bu gibi şeylerin bana dönüşü oldukça sert oluyor." Merve için yalan söylerdim. Görkem'in bu yüzden bana kızması da dokunmazdı. Amacım Merve'yi biraz olsun sıkıştırmaktı. Ona kalsa bir, iki yıl daha ilişkisini bu şekilde yürütebilirdi. Somurtan ifadesine baktığımda haklı olduğumu düşündüğünü biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...