Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırırmış. Kim demişse doğru demiş. Soğuk havalara alışkın olsam da, buranın soğuğu bir başkaydı. Birkaç saniye içerisinde içinize işliyor, boğazınızı kurutuyor, burnunuzu sümüklerle dolduruyor, daha ileri safhalarda ateşinizi çıkartıyordu. İşte ben o ileri safhaya geçmiştim! Açılışa gün sayarken başıma gelecek en kötü şeydi. Tamam, çizimi bitirmem çok uzun sürmemişti. Zamanında boş kaldığım anları hayallerimi süsleyecek elbiseler üzerinde çalışarak geçirmem benim için bir artı olmuştu. Ama ya terzi hata yaparsa? İşte bunun geri dönüşü zordu.
Kumaş bulabilmek için oradan oraya sürüklendiğimiz birkaç gün içerisinde bu hale getirmiştim kendimi. Soğuk havadan mağazanın sıcak klimalı ortamına gir, yeniden soğuk havaya çık. Koştururken terle... Sağlıklı kalmam pek de mümkün değildi zaten.
Merve, üçüncü defa buzlu sudan çıkardığı bezi alnıma koyarken titredim. Üşüyordum. Ve bu acımasız kız inatla üzerimi örtmeme izin vermiyordu. Ateşim yükselirmiş! Ama böyle de üşüyorum!
"Donuyorum..." diye tısladım dişlerimin arasından.
"Çünkü vücudun odanın sıcaklığından yüksek..."
"Ders vermene değil, beni rahat bırakmana ihtiyacım var."
"Çocuk gibi oldun iyice!"
"Sen de pimpirikli annelere döndün. İşine gücüne baksana sen!"
"Abim doktorla beraber gelene kadar benden kurtulamazsın."
"Ailecek inatçısınız!"
"İyileşmek istemiyorsun herhalde?"
"Çocukmuşum gibi konuşmayı kes."
"Neden böyle konuşuyorum acaba?"
"Hiç çekilmiyorsun, Merve."
"Sen de canım, sen de..."
Biraz naz yapıyor olabilirdim. Birazcık! Benim iyiliğimi istediğini biliyordum, ama şu an her şey sinirime dokunuyordu. Sabah ateşler içinde uyandığımda Merve neden hala kalkmadığımı merak edip yanıma gelene kadar yatakta kıvranmıştım. Hemen Görkem'e haber vermiş ama bir sonuç alamamıştı. Uzun sürecek olan toplantısındaymış beyefendi!
Merve de beni hastaneye gitmeye ikna edemediği için kendi bildiği yöntemlerle iyileştirme çabasına girmişti. Çorba, bitki çayları, soğuk bezler ve bir ateş düşürücü ilaç... Ateşim ara ara azalıyor, uykuya dalıyordum. Ama gördüğüm abuk sabuk rüyalar ve yeniden yükselen ateşimle beraber bir öncesinden daha huzursuz uyanıyordum. Annemi istiyorum diye, yakınmamak için zor tutuyordum kendimi. En son ne zaman bu kadar hasta olmuştum? Çok zaman geçmiş olmalı. Hayal meyal annemin başımda durduğunu ve masal anlattığını hatırlıyorum.
Kapı çalınca karnıma giren ağrıyla suratımı buruşturdum. Görkem'in geldiğini bilmek şu halimle bile heyecanlandırıyordu beni. Peşinde getirdiği doktoru saymazsak, çocukça bir şekilde benimle ilgilenmesini istiyordum. Lanet toplantısından çıktığında Merve'ye neden acil bir durum olduğunu söylemedin diye kızmış, doktoru da alıp geleceğini söylemişti. Kızması beni umursadığı anlamına mı geliyordu bilmiyorum ama hoşuma gitmişti. Kendisi gelse yeterdi, ne gerek vardı oramı buramı kontrol edecek bir doktora!
Aralık kapı itilerek açılırken içeri dalan Görkem'in heybetiyle yüreğim hopladı. Çok şıktı. İşe giderken giydiği her bir takımla büyüleniyordum. Bütün gün büyük bir özenle hareket ediyormuş gibi evden nasıl çıkıyorsa öyle geliyordu. Neredeyse hiç kırışıksız duran takımı, parlak ayakkabıları, her zaman dağınık duran saçları... Tek değişim, sabahın aksine hafifçe çıkmış olan sakalları oluyordu ve ben aynı gün içerisinde her iki halinin de verdiği hissi tatmaktan zevk alıyordum. O her zaman harikaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...