AZRA
Yetiştirmemiz imkânsızdı. O telaş içerisinde doğru düzgün bir iş çıkaramayacağıma inanarak deliye dönmüştüm. Rezil olacaktık. En azından geçtiğimiz günler içerisinde bundan emindim. Yani bunlar bu sabaha kadarki düşüncelerimdi. Sabah terzinin yardımcısı elbiseleri teslim ettiğinde çıkacak olan sonuçtan ölesiye korkuyordum.
Görkem'le yaptığımız –aslında yapamadığımız- kahvaltının dönüşünde, Dilara'nın mağazanın tadilatını bir ay değil, üç haftada tamamlayacağını ve açılışa hazır hale getireceğini öğrenmiştim. Bu demek oluyordu ki tanıtım partisi bu hafta sonu olmak zorundaydı. Bir hafta arayla hem partiyi hem açılışı gerçekleştirmemiz zor ve yakışıksız olurdu. Görkem'in istediğinin olmasına içten içe sinir olsam da yapmamız gereken buydu. O yüzden hızla başladık hazırlıklara. Yalnızca beş gün... Beş günde yeni bir şey tasarlamam, kumaş bulmam ve diktirmem imkânsızdı. Ben de daha önceki çizimlerimin üzerinde oynadım. Kumaş bulmak sandığımdan kolay oldu. Geriye bir tek doğru terziyi bulmak kalmıştı ki, Görkem bir şekilde bu kadar kısa zamanda bunu yapmayı kabul edecek bir deli bulmuştu. Bu delilikti! Gel de korku dolu günler geçirme...
Ve işte sonuç ellerimin arasındaydı. Çok daha iyisini yapabilirdim, yeterli zamanım olsaydı. Uygun kumaş derdine düşmemek için siyahı tercih etmiştim. Yok tonunu beğenmedim, yok bu desen bu kesime uymaz ya da dikiş yerleri kayarsa batarım gibi dertlere düşmemek için tercih sebebiydi. Sırt ve karın kısmında eğik ve hafif çapraz duran, kalın şeritli, kalçamdan üç dört parmak aşağısına kadar yırtmaçlı, uzun bir elbiseydi. Şeritlerin etrafındaki dantelden çerçeve olduğundan daha da cesur bir hava katıyordu. Acaba Görkem gördüğünde ne düşünecekti?
O günden sonra yalnızca bir kere öpüşmüş olmamızın acısını yaşıyordum. İşleri çok yoğundu. Ben de öyle... Yalnız kalmaya ya da doğru düzgün konuşmaya zamanımız olmamıştı. Bir kere eve geldiğinde o kapıdan girerken ben de mutfağa yürüyordum. O sırada, hızlı bir hareketle belimi kavramış, sertçe kendine çekmiş ve kısa ama ateşli bir öpücükle beni ödüllendirmişti. Aynısını, hatta daha fazlasını istiyordum. Paylaşımlarımız sınırlı olsa da onu özlediğimi hissetmem anormal miydi? Neyi, nesini özlüyordum ki? Gün içerisinde bir kere arıyor, nasıl gittiğini soruyor, ben ona nasıl olduğunu sorduğumda 'iyi' diyerek görüşmemizi sonlandırıyordu. Bunu kabalık olsun diye yapmadığını düşünmeye başlamıştım. O buydu. Anlamlandırılamaz...
"Hazır mısın?" diyerek kapıdan giren Merve, halimi görünce bağırdı. "Hala oturduğuna inanamıyorum! Kalk ve giyin çabuk!" Telaşla odaya girip ayakkabılarımı aramaya başladı. "Allah'tan makyajın ve saçın hazır! Of Azra, bari bugün uyuşukluk yapma."
"Sakin ol azıcık. Dediğin gibi sadece elbisemi ve ayakkabılarımı giyeceğim ve hooop, hazırım!"
"Şebeklik yapma." Uzatmadan, uslu bir çocuk olup üzerimi değiştirmeye başladım. Merve de fazla dar olduğu için elbisenin içine girmeme yardımcı oldu. Sonuç, gerçekten beklediğimin çok daha ötesindeydi. Hatta güzeldi.
"Vay canına! İyi iş çıkarmışsın."
"Sultan Hanım'ı öpücüklere boğacağım. Bence o iyi iş çıkarmış." Merve'nin elbisesi de harika görünüyordu. Benden daha cesur davranmış ve sırtı komple lastik şeritlerden oluşan kısa beyaz bir elbise diktirmişti. O lastiklerle her kumaşta ve her elde başarılı sonuçlar alamazdınız.
"Kesinlikle. Hadi, abim aradı. Her şey yolunda, dedi. Bizi bekliyor." İnsanlara tanıtılmaktan ziyade, onu görecek olmanın heyecanıyla doldum. Beni, elbisemi beğenecek miydi? Bunu düşündüğüme bile şaşıyordum, ama elimde değildi ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...