11. BÖLÜM

90.2K 2.7K 181
                                    

Yanımda kaldığı süre boyunca ağlama isteğim yerini farklı duygulara bırakmıştı. Neden bilmiyorum, toparlanıp odadan çıkmasını beklemiştim. Hatta onunla bu anı yaşamamak için üzerime çektiğim yorganın altına sığınıp arkamı dönmüştüm. Oysa o ince bedenini yanıma bırakıp parmağının ucuyla tenimde desenler çizerken benimle sessizliğini paylaşmıştı. Ah, o dokunuşları... Nasıl da narindi. Tenimle beraber ruhumu da okşuyorlardı sanki. Bir ara 'Neden hala yanımdasın?' diye sormak gelse de içimden, bunu bastırmayı başarmıştım. Sorguladığım an gideceğini biliyordum. Ve henüz buna hazır değildim. Kalbini çalmak için girdiğim bu mücadelede olumsuz olabilecek her şeyin, elimden geldiğince önünü kesmeliydim.

Şimdi ise uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum. Sanırım o uyuduğumu düşündü ki yataktan kalktı. Ağırlığı yavaş yavaş yok olurken aksini belli edecek en ufak bir hareket yapmamaya zorladım kendimi. Nefes alışverişini kontrol et, kıpırdama, gözlerini fazla sıkma... Kıyafetlerini giydi. Kemerinin sesi çınladı. Uykuda olsam gerçekten duyamayacağım kadar küçük bir çınlamaydı bu. Bir iki adım sesinin ardından, sessizlik... Yakınımda mıydı? Ve ardından odanın kapısı açıldı, kapandı. Elbette hayallerimde olacağı gibi yanımda uyumazdı ya da kalkmadan saçlarımın arasına öpücük bırakmazdı. Okşayışları son buldu ve... Gitti işte. Üzerinde uzun uzun düşünmenin anlamı yoktu. Kokusu, dokunuşları, öpücükleri, sesi, nefesi... Her şeyi içime işledikten sonra yanımda olmasa da ondan ibarettim. Onu düşünmeden üç beş saniye geçiriyorduysam önceden, bundan sonra bu da mümkün olmayacaktı, farkındaydım.

Ne diyordun Azra? Pes etmek, karamsarlığa kapılmak yok. Henüz yeni başladın. Evet, bunu unutmamak için zihnime kazımalıydım. Bana söylediğinin aksi bir şey beklemem saçma olurdu. Buna rağmen beklediğimden iyi değil miydi? Bir ışık görmüştüm. Üzerime yığılmadan önce inlerken, gözlerinde parlayıp sönen o ufak ışık... Neden bilmiyorum ama göründüğünden fazlası olmalıydı içinde. Ya da kendimi kandırıyordum, delice bir şekilde.

***

Bu pazar sabahlarının olayı neydi? Ah, dur! Biliyorum. Görkem evde oluyordu. Yani, genelde. Ve ben bu sabah onunla yüz yüze nasıl gelecektim hiçbir fikrim yoktu. Saat kaçtı uyuduğumda? Dört, beş? Merve adlı özel alarmım sağ olsun, sabahın sekizinde uyandırıldım!

Merdivenlerden inerken Görkem'in keyifli sesini duydum ve bütün sinirim kayboldu. Nadirdi bu anlar, değerliydi. Son basamağa geldiğimde kafamı hafifçe öne uzatıp izledim onu. Her zamanki yerinde oturmuş, sağında oturan Merve'ye bir şey anlatıyordu. Ellerini kullanarak yaptığı canlandırmanın yanı sıra, yüzüne yerleşmiş rahat gülümsemesi ile harika görünüyordu.

"Mevsim'in halini görmeliydin. Tabii Tolga'nın da... Dansları bitsin diye ne kadar dikildik orada bilmiyorum."

"Seni kıskanmış olmalı."

"Ona yanlış bir düşünceye kapılmamasını söyledim ama bana inanmadı sanırım. Mevsim ne kadar mesafeli olmaya çalışsa da Tolga duvarlarını yıktı." Merve derin bir iç çekerken, Görkem'in gözleri beni buldu. Sanki en başından beri orada olduğumu biliyormuş gibi bakıyordu. "Bu kadar erken kalkmana şaşırdım. Dün oldukça yorgun görünüyordun," derken ne düşündüğü açıktı. Tenime yayılan sıcaklık, hem sözlerinin, hem de anıların yeniden zihnime hızla hücum etmesine neden olurken doğal davranmaya çalışarak omuz silktim.

"O kadar insanla tanışmak yorucuydu. Zaten son bir haftadır doğru düzgün uyuyamadım."

"Saat on olmadan kalktığını göremedim ben," diyerek gülümsedi Merve. Sohbetin Görkem tarafından ele geçirilmesini istemediğim için Merve'nin saldırısına karşılık verdim.

BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin