AZRA
"Ne yapıyorsun burada, sessiz sedasız?" diyerek yanıma oturduğunda elimdeki kahve içmeyi unuttuğum için buz gibi olmuş, ben yine düşüncelerimde kaybolmuştum.
"Oturuyorum."
"Gerçekten mi? Hiç anlaşılmıyor." Sen dalga geç zaten, canım. Ben burada acı çekeyim ama sen dalga geç.
"Öyle mi?"
"Neyin var senin yine?"
"Bir şeyim yok."
"Belli." Ben kupama boş boş bakarken o da beni süzüyordu sanırım. "Ben çok acıktım. Hadi giyin, kahvaltıya gidelim." Rolleri değişmişiz gibi bu sefer ben itiraz ederken o ısrar ederek beni yerimden kaldırdı. "Yine Görkem'i düşünüyorsun anlaşılan, ama bunun bir işe yaramadığını gördük. Sence de normale dönmenin zamanı gelmedi mi?"
"Bu sabah ben de aynısını düşünüyordum," diye mırıldandım.
"Ne düşünüyordun?"
"Değişmemin zamanının geldiğini..."
"Ve..."
"O kadar. Değişemedim." Bana o kadar yakınken, nefesini hissedip eski halime dönmeyi beceremedim. Mevsim denen o kadın aradığında gülümseyen suratını görerek değişemedim. Ben yine onlu düşüncelerle dolu olduğum yerde kalırken, o bir kez daha benden uzaklaştığında değişemedim.
"Azra, ne demek istediğini tam olarak anladığımı sanmıyorum."
"Önemli değil zaten. Ben hazırım. Üzerini değiş, çıkalım." Başka söz alamayacağını anladığında, kabullenerek odasına döndü. Ben kendimi anlayamıyordum. O beni nasıl anlasın!
Kısa sürede hazırlanıp geldiğinde, oyalanmadan çıktık. Şoför olmadığı için yine taksi ile yol alırken Merve, gideceğimiz yeri arayıp rezervasyon yaptırdı. Pazar kahvaltısı meşhur olan bir yermiş dediğine göre. Vardığımızda anladım ki dediği kadar varmış. Şehre tepeden bakan, yeşillerin arasında, oldukça huzurlu bir yerdi burası. Ailelerin çoğunlukta olduğunu varsaydığım, çocukların çimenlik alanda koşuşturduğu sıcak bir yer. Masamıza kadar eşlik edecek olan bayan ismimizi sorduğunda, Merve cevapladı. Nedenini anlayamadığım bir şekilde, duraksadı. Söyleyeceği şeyden emin olamıyormuş gibi bir hali vardı.
"Affedersiniz. Görkem Çolak ile birlikte miydiniz?" Ne demek bu şimdi? Merve de tuhaf bir bakışla kadını süzdü. Onun da ne olduğunu anlamaya çalıştığı belliydi.
"Anlayamadım?"
"Rezervasyonunuz Görkem Bey'le beraber miydi diye sormak istemiştim. Kendileri buradalar." Hadi be oradan! Burası küçük bir şehir olsa tamam diyeceğim, ama değil! Hay ben böyle şansın... Merve'ye dönüp başka yere gidelim diyemeden, evet demişti bile. Evet mi? Aynı yerde olmamız başlı başına bir facia iken, bir de onunla aynı masada mı oturacaktık? Yok artık!
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
"Ne yapıyormuşum?"
"Ne işimiz var onunla aynı masada? Buradan gitmemiz gerekir."
"Hayır, gerekmez. Abimle beraber kahvaltı edecek olmamda hiçbir tuhaf yan bulamıyorum."
"Bak, yanında kim var bilmiyoruz. Onu takip ediyormuşuz gibi görüneceğiz." Gerçekten bunu düşünmezdi, öyle değil mi? Onu nasıl takip edebilirdim ki? Saçmalık...
"Tek başına değilsin. Yan masada, elinde ortası delik bir gazete ve gözünde kalın, siyah camlı bir gözlükle onu izliyor da değilsin. Tatlı bir rastlantı sadece..." Bakışları baştan aşağı üzerimde gezindi. "Sen de biraz doğal olmaya çalış. Çok belli ediyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...