AZRA
Gece boyunca Görkem'in gerçeği kadar canlı bir yansıması ile boğuştum rüyamda. Haddi hesabı olmayan kadınlar geldi gitti, ben ise müdahale edemediğim bir köşeden bunu izlemek zorunda kaldım. Eğer o kadınların yüzlerini hatırlıyor olsaydım, her birini bulup saçlarını başlarını yolardım. Gerçi suç onlarda değildi. Görkem, orada olduğumu bilmesine rağmen, gözlerini üzerimden çekmeden o sürtüklerle oynaşmaya devam etti. Pislik! Yaşları Görkem'e daha yakın olan kadınların tecrübe kokan basit hareketlerini izlemeye mecbur kaldım. Ter içinde uyandığımda Görkem'e ve o lanet kadınlara sövmeye devam ediyordum. Uyuyana kadar aklımdan çıkmadığı yetmezmiş gibi uykumu da bana zehir etmişti. Ne olurdu sanki bu kadar yakışıklı olmasa ve benim aklım başımda, güvende kalsa...
"Tabağındakilerle oynamayı kes!" Bulanık görüşümü netleştirebilmek için gözlerimi kırpıştırarak Merve'ye sinirli bir bakış attım. En azından denedim.
"Beni bu saate kadar uyandırmamış olman senin hatan. Dün de gereksiz birkaç saati gözlerim kapalı geçirdiğim için hala kendime gelememiş olmam normal."
"Yol yorgunu olduğunu düşünerek seni kendi haline bırakmam hata asıl!" Gözlerini devirerek kahvaltısına döndü. Anlaşılan ikimizde bu sabah sol tarafımızdan kalkmıştık.
"Eee... Ne yapıyoruz bugün?" diye sordum, normale dönmeye çalışarak. Uğraşacak bir şeyler bulamazsam bozuk plak misali aynı düşünceler dönüp dolaşacaktı zihnimde. Görkem. Görkem. Görkem.
"Hava yağmurlu. Dışarıda gezmek için pek uygun değil. Dilersen alışverişe çıkabiliriz," dedi dilimden anlayan arkadaşım.
"Harika! O halde ben hazırlanayım." Aç olsam dahi bitirmeyi başaramadığım tabaktan uzaklaştım. "Sen de fazla oyalanma."
"En iyisi sen git yatağına, uzan ve bu sefer sağ yanından kalk."
"Mızmızlanma. Sana hiç yakışmıyor." Ben merdivenleri çıkarken o söylenmeye devam ediyordu.
"Seni yanımda neden getirdim ki?"
"Çünkü ben mükemmelim!" diye bağırdım yukarıdan. Odaya girdiğimde kıkırdıyordu. Uzun senelerimi onunla geçirdikten sonra dönmek istediğini duyduğumda ufak çaplı bir şok yaşamıştım. Annem ve babam benimle zor baş ederken, bana arkadaş olsun diye bir çocuk yapmayı daha düşünmezlerken yalnızlığımın tek dayanak noktası Merve olmuştu. Ne beni başka birinin çekebileceğine inanıyordum ne de Merve'nin başkasıyla bu kadar yakınlaşabileceğine. Lisenin ilk senesinde onunla tanıştığımda temel olan bir iki kelime harici Fransızca'dan anlamayan bir kızdı. En arka sıraya oturmuş, boş bakışlarla etrafı süzen sessiz haliydi beni ona çeken. Beni uzun süre dinleyebilecek kapasitede birini bulduğumu düşünmüştüm o an. Sahi, nasıl bir baba on dört yaşındaki kızını dilini dahi bilmediği bir ülkeye yollardı? Ya ona o kadar düşkün olan abisine ne demeli? Hiçbir zaman anlamayı başaramayacaktım sanırım.
"Senin hazırlanmaktan anladığın bu mu? Bavulun başında dikilmek?" Kollarını birleştirip kapıya yaslanmış, beni izliyordu. Aklımda dolananları dile getirmek istedim. Onca zaman neden sormadığıma kızıyordum şu an. Ama bir kez daha vazgeçerek gülümsedim.
"Bana yalnızca beş dakika ver," diyerek bavulu karıştırmaya başladım. Her şeyin bir zamanı vardı.
"Aşağıda kahve içiyorum. Gerçekten beş dakikan kaldığında haber ver." Ne var yani biraz geç hazırlanıyorsam? Çalan telefonla beraber, merdivenleri söylene söylene çıkan Merve yeniden daldı odama. "Anneni dün gece aramadığına inanamıyorum!"
"Hatırlatmadın ki!"
"Al konuş şimdi. Yeniden arıyor. Çıkınca da sana bir hat alalım artık." Telefonu elime tutuşturup çıkarken, anneme nasıl mantıklı bir açıklama bulsam diye düşündüm bir iki saniye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...