Bugün rüya gibi bir sabaha uyandım. Havanın hâlâ serin olduğunu bilmeme rağmen odaya sızan güneş aksini söylüyordu sanki. Üzerimde ağırlık yapan yorganın sağladığı o tatlı sıcaklık, odayı dolduran Görkem'e dair her şey mutluluktu. Bedenimdeki ağrıları da, yatakta yalnız olmamı da umursamıyordum. Huzurla doluydum. Ve günüm rüya gibi devam ediyordu. Gözlerimi kapayıp açtım bir kez daha. Evet, buradaydım. Kokusu... Kahveli duş jeliyle karışmış kendi kokusu... Yeniden çektim içime. Çok güzeldi. Bu duygu çok güzeldi. Bunu hissedebiliyor olmak...
Hayal kurmadığımdan emin olmak için yaptığım testler başarıyla sonuçlanmıştı.
1- Kendini cimcikle.
2- Fazladan bir parmağın olup olmadığına bak.
3- Gözlerini defalarca aç kapa.
Hayal kurmuyordum. Kurabileceğim hayallerden birini yaşıyordum. Görkem'in kolları arasında kanepede uzanmış film izliyor, tabi ki gördüğümden bir cacık anlamıyordum. Aklım beni sarmalayan sıcaklığındaydı. Uyandığımdan beri süregelen yakınlığına anlam veremiyor, yine aklımın iplerini salmaktan korkuyordum.
Bir tutam saçımı daha parmağına dolarken ürperdim. Beni kendine daha çok bastırdı. Kafamı yasladığım göğsü şişti, şişti, şişti. Aldığı derin nefesin ardından sakince alçaldı. Kendimi güvende ve huzurlu hissetmekten alamadım. Tenine temasımı engelleyen tişörtüne rağmen burnumu göğsüne sürterek iyice sokuldum. Hep bu şekilde kalabilseydik keşke. Bu evde, sadece o ve ben...
"Filmi izlemeyeceksin galiba?" Bir saattir kıpırdamamıştım yerimden. İzlemediğimi nereden çıkarıyordu? Of! Tamam... Ondan kaçmıyordu anlaşılan ama yine de denedim.
"İzliyorum ya..."
"Hıhı..." Başımı kaldırıp çenemi elime yaslarken, sırıtmama engel olamadım. Onun gözleri de ufak da olsa ışıldıyordu sanki.
"Ne yapayım, çok sıkıcı."
"Neden bir saattir bunu söylemedin o zaman?"
"Yerim rahat," derken gözlerimi kaçırdım. İçimden ona olan aşkımı haykırmak gelirken, dile getirdiğim bu iki kelime bile utanmama neden oluyordu. Komik. Dinmeyen heyecanı, artan aşkı, bir denge tutturamayan umudu sürekli taşıyordum içimde.
Sesinin çıkmayışına tepki gösteren aklımla ona bakma gafletinde bulundum. Dudağının köşesi kıvrılmış, öylece bakıyordu yüzüme. "Gel o zaman," dedi ve ensemden çekerek dudaklarıma enfes bir öpücük bıraktı. Sonra göğsüne yasladı. Film kapandı, yerini sakin bir müzik doldurmaya başladı. Bu inanılmaz bir adımdı. Bugünün tarihini hafızama kazımalıydım. Heyecanlandım. Yine...
"Böyle daha iyi," dedi saçlarımla oynamaya devam ederek.
"Kesinlikle," diye fısıldadım, iç çekerek. Mutluydum. Yaşayacağımı hayal dahi edemediğim duyguları tadıyordum.
"Nasıl bir çocuktun Azra?" Bir adım daha! Bugün kesinlikle şanslı günümdeydim ya da Görkem, Görkem değildi. İçine ne kaçmıştı acaba? Yiyorsa sorsana, Azra... Konu ne olursa olsun sohbet etmek istemesine şaşırmakta haklıydım. Ama memnuniyetle kabul ederek anlatmaya başladım.
"Yaramaz. Hem de çok..."
---GÖRKEM---
Sessizliği her zaman çok sevdim. Gereksiz konuşmalardan uzak durmak önceliğimdi. Ne kadar az sohbet o kadar az soru demekti. Herhangi birini tanımak ya da tanımaya çalışmak gereksizdi. Ta ki bu zamana kadar... Oysa şimdi merak ediyordum. Onu merak ediyordum. Bu anormal değildi. Sonuçta kimseyle bu kadar uzun süre yan yana kalmamıştım. Azra... Onunla ilgili parçalar eksikti. Ve bilmek istiyordum. Bilmem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...