Dönüş için toparlanırken heyecanlıydım. Yerimde duramıyor, annemlerin gözü üzerimde olmasa dans bile edebilecek kadar coşkulu hissediyordum kendimi. Karşı duvarımdaki asılı saate baktım. Onu görmeme daha on saat vardı. Zaman geçmek bilmiyordu. Oyalanmak için yatakta dönüp durmuştum, ona da anca bir saat dayanabilmiştim.
İki hafta, ne kadar da uzun bir süreymiş meğer görmek için yanıp tutuştuğun biri varsa...
"Yazdan sonra yine geleceksin, değil mi?"
"Evet, anne. Geleceğim, ama sizi almak için."
"O işler belli olmuyor."
"Sürekli kötü düşünmekten vazgeçmelisin."
"Dil olmuş pabuç kadar."
Kapı çalınca söylene söylene çıktı salondan. Babam, aşık aşık annemin arkasından bakarken onlar kadar şanslı olabilmeyi diledim.
"Ona nasıl dayanıyorsun?" diye takıldım babama.
"Seviyorum," dedi gülümseyerek. "Hele bir de sevildiğini biliyorsan her şey daha kolay." İşte, benim işim bu yüzden zordu.
"Misafirimiz var," diyerek içeri girdi annem. Ve arkasından Görkem... Görkem? Hass...
Burada ne işi vardı? Benim onu özlediğimin yarısı kadar bile olsa özlediği için gelmiş olabilir miydi? Belki de çok karamsar düşünüyordum bunca zaman. Belki de bizim için gerçekten bir umut vardı. Benim değiştiğim gibi o da değişiyordu, değil mi? Yalnızca özel anları paylaşan iki kişiden ibaret değildik artık. Yoksa buraya kadar gelmesinin başka ne gibi bir açıklaması olabilirdi?
"G... Görkem..." diye kekeledim. Allah'ım! Ne kadar özlemişim. Salona girer girmez kokusunun her yeri kapladığına yemin edebilirdim. Uzanıp yüzünü avuçlarımın içine alsam, burnumu kulağının altına yapıştırsam da kokusunun en yoğun haliyle ciğerlerimi doldursam...
Babam Görkem'e elini uzatıp kendini tanıtırken kısa biran önce büyük bir yoğunlukla bana bakan gözleri babama döndü. O da aynı şeyleri mi düşünüyordu? Belki de daha fazlasını?
"Memnun oldum, Ender Bey. Ben de Merve'nin abisi, Görkem," dedi ve ben öylece kalakaldım. Sinir parmak uçlarımdan yukarı doğru tırmandı, saç diplerime kadar ulaşıp bütün tüylerimi diken diken ederken titremeye başladım. Az önceki düşüncelerimin ne kadar aptalca olduğunu görmek canımı yaktı. Ve aptal ben, bu acıyı çekmeyi hak ediyordum. Elle tutulur hiçbir şey olmadan kendime bu umudu aşılarken aklım nereme kaçmıştı acaba!
Pislik herif, buraya kadar geliyordu ve ağzından çıkan ilk şey Merve'nin abisi olduğu mu oluyordu? Ben ona, onu özlediğimi söylüyordum. O ne yapıyordu? Ben de, diyerek anlamı başka yerlere çekiyordu. Ben ise olağanca saflığımla bundan mutlu oluyordum! Ben durmaksızın onunla sohbet etmeye çalışıyordum, o ise sonuna kadar susuyordu. Gerçek suratıma koca bir tokat gibi çarptı. Bugüne kadar ben kovalıyordum, o kaçıyordu. Mutlu olduğumu hissederek onunla geçirdiğim son bir ay anlamını yitirdi. Onun için değişen hiçbir şey olmamıştı belli ki. Yazık bana...
"Azra, bize geleceğini söylememişti," dedi annem sanırım hepimizin aklındaki soruyu dile getirirken. Başımı dikip "Ben de bilmiyordum," dedim. Buraya haber vermeden gelirken hiçbir açıklama yapmayacağını düşünmüş olamazdı.
"Planlı değildi. Son dakikada burada halletmem gereken bir iş çıktı. Merve de Azra'yı özlediğini söyleyince onu da alıp dönerim diye düşündüm." Merve yüzünden mi gelmişti? Merve beni özlediği için? Bir de işi bahane ediyordu! Bugün daha ne kadar büyük şoklar yaşayacaktım acaba? Bir tanesini daha kaldırabileceğimi sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAL KÖPÜĞÜ / YENİDEN YAYINLANIYOR
General FictionSoğuktu. Teni kadar soğuktu bakışları. Ardındakileri gizleyen, kendine dair en ufak bir iz taşımayan koyu kahve gözler... Vurulmuştum. Kendi iyiliğim için ondan uzak durmamı istemişti. Ardından beni öperken tüm benliğimi ele geçirdiğini fark edememi...