27

543 42 41
                                    

Wonwoo kahvaltı sofrasına geldiği zaman sofra sessizdi ama her şey normal gibi görünüyordu. Dün o evden çıktıklarından beri kimse o konuyu tekrar gündeme getirmemişti ve konu ile ilgili tek bir şey söylenmemişti. Sanki dün hiç yaşanmamış gibiydi.

Wonwoo düşündü. Mingyu önceki gece ailesinin yanında cinsellikle ilgili tek bir kelime bile söylememişti, Wonwoo bunun için minnet duydu; babalarının yüzüne bakabileceğinden şüpheliydi. Bunu zaten dile getirmese bile anladıklarına emindi ancak dile getirmemiş olmaması daha iyiydi.

"Günaydın birtanem," dedi Jeonghan oturan oğlunun yanağına sulu bir öpücük kondururken.

Wonwoo gülümsedi. "Günaydın."

Hepsi gergindi ama konunun üzerinde durmak istemiyorlardı. Olmamış gibi yapacaklardı. Aralarındaki sözsüz bir anlaşmaydı bu. Kimse bir daha bu konu hakkında konuşmayacak ve konuyu açmayacaktı. Üçü de bunu biliyordu.

"Hannie bana öpücük yok mu?"dedi dudaklarını büzen Cheol.

Wonwoo alayla kıkırdadı. "Tanrı'm bunu görmeye dayanamam."

Çift Wonwoo'nun bu hallerine kıkırdadı ve Jeonghan Seungcheol'ün dudaklarına vurdu. Seungcheol'ün suratı asılmıştı ancak Jeonghan onu yanağından öpünce gülümsemeye başlamıştı.

"Akşam dışarıda mı yesek?"diye sordu Wonwoo.

İkili Wonwoo'dan böyle bir soru gelmesini beklemediği için şaşkınca birbirlerine baktılar. Jeonghan oğlunun bir şeylere hevesi olduğunu fark ettiğinde yüzü aydınlandı.

"Tabii ki hayatım. Nereye istersen oraya gideriz."

Wonwoo sırıttı. Neşeyle kıkırdadı. Aslında çift endişelendi. Bunun depresyonun ya da travmanın başka bir hali mi olduğunu, düşündüler.

Seungcheol'ün yüzü endişeyle karardı ve oğluna baktı. "Wonwoo sen iyi misin?"

Wonwoo babalarının bakışlarındaki endişeyi okuduğu zaman kaşları çatıldı. "Ben iyiyim, sorun ne? Bakın, benim için endişlenmeyin. Kendime zarar verecek biri değilim. Beceremem. Sadece mutlu olmaya çalışıyorum. Sizinle. Sizi üzecek tek bir şey daha yapmaya niyetim yok."

Seungcheol buruk bir şekilde gülümsedi ve oğlunun ensesini dostça sıktı. "Seni seviyoruz genç adam."

Wonwoo onun kolunu tuttu. "Bende sizi seviyorum."

"Pekala," diye araya girdi Jeonghan. "Ben de sizi seviyorum ancak yemekten sonra Kkuma'yı kim gezdirecek?"

Kkuma neredeyse iki yıllık köpekleriydi. Hepsi ona düşkündü. Wonwoo onu pek sık göremese bile eve geldiği zamanlarda onu dışarı çıkaran hep Wonwoo olurdu. Üçü de buna kıkırdarken Wonwoo bu iş için gönüllü oldu. Bütün gün evde tıkılmaya niyeti yoktu. Biraz hava alıp kafasını dağıtmak en iyi fikirdi. Yemekten sonra Wonwoo mutfak işlerinden kaçtığı içinde ayrı memnundu. Kkuma'yı sevip üzerine bir ceket geçirdi. Wonwoo kahvaltıdan sonra kendini dingin ve enerjik hissetti. Dün gece onca zamandan sonra deliksiz, huzurlu bir uyku uyumuştu. Gerçekten dinlenmişti. Babalarının olayları öğrenmesi onu rahatlatmıştı. Bu sırrı içinde tutmak zaten yeterince yorucuydu. Sırrın öğrenilmesi üzerinden bir yükün kalktığını hissettirdi.

Kalbi rahatlamış, yükü hafiflemişti. Yaşam enerjisiyle dolmuştu. Jeonghan önceki gece ona okula gitmemesini, devamsızlığı dert etmemesini söylemişti. Choi ailesinin nüfusu ve kimliği her kapıyı açardı ve Wonwoo bir sorun yaşamayacaktı.

Köpeğin bahçeden çıkarken ne kadar heyecanlı ve hareketli olduğunu görünce kıkırdadı. Evin bahçesinden çıkarken gördüğü şeyden emin olmak istedi. Evin önündeki arabayı tanıyordu. Daha önce binmişti de. Tanımaması imkansızdı. Ancak burada ne işi vardı? Neden buraya gelmişti? Wonwoo kapüşonlusunu kafasına geçirdi. Arabanın içinde miydi? Aynı arabadan başka birinde olmasını umuyordu ama arabanın içindeki kişinin onu fark edemeden bir an önce gitmeyi umdu.

Lean On Me/ Meanie ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin