[Bir kere bile oy veya yorum istemedim ama bu bölümdeki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Çok uzun bir bölüm oldu. Lütfen dikkatle okuyun.]
Wonwoo eve geldikten sonra sinir krizi geçirmişti. Ağlıyor, çığlık atıyor, evin altını üstüne getiriyordu. Changkyun onu sakinleştirmeye çalıştı. Wonwoo titremesini ve bağırmasını kesemedi. Bilinçsizce bağırıyordu.
Changkyun onu kollarının arasına alıp ona sıkıca sarıldı ve kendisine gelmesini bekledi. Wonwoo'nun kendisine zarar vermemesi için onu sıkıca tuttu. Wonwoo'yu rahatlatmak için ona kısık bir sesle rahatlatıcı şeyler söylerken; zihninden bin bir türlü şey geçiriyordu. Ona ne olmuştu da böyle yapıyordu? Zihnine dolan bazı şeylerden kendisi bile korktu. Wonwoo'ya aklına gelen şeylerden birinin gerçekleşmemesi için içinden dua ederken beklemekten başka şansı yoktu.
Wonwoo'nun babalarını çağırıp çağırmama konusunda kararsızdı ancak Wonwoo'nun bunu istemeyeceğini biliyordu. O bu konularda babalarını endişelendirmekten nefret ederdi.
Bir süre sonra çığlıklar, mırıldanmalara; mırıldanmalar da burun çekmeye dönüştü. Wonwoo'nun titrek bedeni yavaş yavaş çözülürken Wonwoo kendini Changkyun'un göğsüne gömdü.
"Daha iyi misin Wonnie?"
Changkyun'un sesi yumuşak ve fısıltıyla çıkmıştı. Wonwoo'yu ürkütmemek için sesini düşük tutmaya karar verdi. Wonwoo'nun yumuşak saçlarında gezdirdi parmaklarını. Ara sıra alnına minik öpücükler kondurdu. Wonwoo'nun bir cevap vermesini beklerken sabırlı davrandı. Wonwoo cevap vermede acele etmedi.
"B-ben burada kalmak, h-hiç bir yere gitmek iste-istemiyorum-"
Changkyun onu sıkıca tuttu. "Tamam Wonnie, hiç bir yere gitmeyeceksin. Burada seninle kalacağım. Konuşmak için acele etme. Sakinleştiğin zaman seni dinlemek için burada, yanında duruyor olacağım."
"Seni seviyorum Changkyun," dedi Wonwoo boğuk sesiyle.
"Ben de seni seviyorum," dedi Changkyun, Wonwoo'nun göz kapakları ağırlaşıp yavaş yavaş uykuya dalarken Changkyun zorlukla da olsa derin bir nefes aldı. Burada ne boklar dönüyor, diye düşündü.
~~~~~
Changkyun dün Wonwoo'nun uyandıktan sonra onunla yemek yedikten sonra anlattığı şeyleri dinlediğinde öfkesine hakim olamadı. Wonwoo'nun artık Mingyu ile olmak istemediğini biliyordu. Artık Mingyu'ya taviz vermeyeceğinden de emindi. Biraz olsun en yakın arkadaşının aklının başına geldiğinden emin olduğu için içi rahatlamıştı. Mingyu ile daha sonra tartışacaktı.
Wonwoo okula gelmek için diretmişti. Changkyun ona dinlenmesini ve kafasını toparlanmasını söylerken oğlan onu reddetmişti. Changkyun en azından biraz kafasının dağılmasına neden olacağı düşüncesi ile onu onaylamıştı. Wonwoo biraz bitik görünüyordu. Bu Changkyun'un içini sızlattı.
"Wonwoo kafeteryaya gelip benimle çay almak ister misin?"diye sordu Changkyun yumuşak bir sesle, dalgın dalgın bakan oğlana.
Wonwoo ona anlamsız bir şekilde baktı. "Hayır, sen git. Ben burada kalacağım."
Changkyun onu bir başına bırakmak istemiyordu. Ancak sıcak bir şeyler Wonwoo'nun boğazından geçerse iyi olurdu ve böylece oğlan kendine gelirdi. Bu düşünceyle ayağa kalktı ve Wonwoo'nun saçını okşadı.
"Ben hemen geleceğim, buradan bir yere ayrılma. Eğer Mingyu gelirse bana haber ver, hemen geri geleceğim. Tamam mı?"
Changkyun ondan bir onay beklerken gözlerinin içi titredi. Tanrı'm Mingyu'yu bunun için bile öldürebilirdi. O piç en yakın arkadaşının psikolojisi ile oynamaktan başka bir şeye yaramıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lean On Me/ Meanie ✓
أدب الهواة{TAMAMLANDI} Wonwoo'nun güzel yüzüne bakarken gözlerinin içi titredi. "Güzeldin tamam mı, aklımı başımdan aldın. Çok güzeldin ve sadece seni düşündüm. Her seferinde seni düşünmekten nefret ettim. Senden nefret ettim. Her seferinde kendimi kandırmaya...