29

523 40 35
                                    

Üç arkadaşlardı. İkisi erkek, biri kız. Kız kendini onların yanında hiç bir zaman tuhaf ya da sıkılmış hissetmedi. Onları kendilerinden bir parça olarak gördüler. Birbirleri ile büyüdüler, olgunlaştılar. Güldüler, eğlendiler, aşık oldular. Birbirleri ile her şeyi paylaştılar ancak gönül meselelerini asla. Kesişen hayatları bazen onları kenetliyordu, bazen de ucu sonsuz bir düğümle bağlanmış açılmayan bir yumak gibi çıkmaza sürüklüyordu.

Siyah saçlı oğlan her zaman grubun neşesiydi, her fırsatta bir şeyler satın alırdı. Cömertti. Kalbi cömert ve zengindi. Dikkat çekerdi ama bunu umursamazdı ya da hiç fark etmemişti. Oldukça varlıklı bir aileden geliyordu. Tek çocuktu, hem kibardı hem de yakışıklıydı. Çok yakışıklıydı, kalpleri hoplatacak cinsten utangaç bir gülümsemesi vardı.

Çinli olan şapşaldı ve gülümsediği zaman insanın içi ısınırdı. Yanaklarının iki yanında oluşan derin gamzeler en dikkat çekici özelliklerinden biriydi. Korece'de yıllar geçmesine rağmen hala iyi değildi ama bunu asla kabuk etmezdi. İtiraz ederken ciddi ve sevimli bir surat ifadesi takınır, insanda onu daha fazla kızdırma isteği uyandırırdı. Diplomat bir aileden geliyordu, 5 yaşındayken Çin'den Kore'ye taşınmışlardı.

Kız naif bir güzelliğe sahipti. İpeksi teni ve güzel saçları onun peri kızı lakabını almasındaki en büyük nedenlerden biriydi. Bütün erkeklerin gözdesiydi, kibardı, dikkatleri istemeden üzerinde toplardı. Aşıktı. Aşkın onu güzelleştirdiğine inanıyordu. Belki de haklıydı. Çok aşıktı, aşık olan insan onun kadar güzel bakardı, aşık olan insan onun kadar güzel gülerdi. Peki şimdi karşısında yine birbirine sataşan ikili neden bu kadar güzel gülüyordu?

"Yahh!"dedi kız kahkahaların arasından. "Kesin şunu! Kaç yaşındasınız?"

Siyah saçlı olan itiraz etti. "Önce Yixing beni uyandırdı."

Çinli olan, siyah saçlının boynuna kolunu doladı ve onun saçlarını karıştırdı. "Bir önceki ders uyumama izin vermeyen kimdi Junmyeon-shi? Pekala, ödeştik." Sonra suratını asıp kendilerine gülen kıza baktı. "Haklıyım, değil mi Irene?"

Irene kafasını salladı. "Kesinlikle."

"Hep onu haklı buluyorsun," diyen Junmyeon neredeyse somurtuyordu. Irene bu görüntü karşısında içten içe eridi. Aşık olduğu admın tüm gün somurtamasını izleyebilirdi.

"Ahh, gitmem lazım," diyen Yixing ayağa fırlarken Junmyeon ona kaşlarını çatarken sorgular bir ifadeyle baktı. Yixing yalnızca gülümsemekle yetindi.

Yixing apar topar giderken Irene Junmyeon'a sokuldu ve sarıldı. Arkadaşlar birbirine böyle sarılabilirdi, bunda sorun yoktu. Irene ona sarılırken aşık Irene olarak değil; en yakın arkadaşının ilgisini bekleyen Irene olarak sarılıyordu.

"Uykun mu var?"diye soran Junmyeon'un parmakları anında kızın parlak, dalgalar halinde ine saçlarının arasına kaymıştı. Irene onu mırıltılarının arasından onayladı. Irene saçında hissettiği yüzükle gözlerini açtı ve kafasını kaldırıp Junmyeon'un yüzüne baktı. Elini tuttu ve yüzüğe baktı.

"Bu yüzük," dedi Junmyeon'a bakarken. "Aynısından Yixing'de de yok mu?"

Junmyeon omuz silkti. "Onunki zaten."

Irene güldü. Gülerken eliyle ağzını kapatırken siyah saçlı çocuğun omzuna vurdu. "Yixing'in eşyalarını gizlice almayı bırak, sonra bütün gün kaybettiğini sanıyor ve arıyor."

Yeniden Junmyeon'un koluna sarılıp gözlerini yumduğu sırada Junmyeon'un yüzü anlamsız bir ifadeye büründü. İzinsiz almamıştı ki, Yixing vermişti.

Lean On Me/ Meanie ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin