Adsız Bölüm 23

27 0 0
                                    

Sude'nin ağzından...

"-ve o an kapı aralandı. Tabii biz şaşırdık kapıya bakıyoruz Canan ile aval aval. Sonra bir baktık askerler! Bu arada bir şey diyeceğim... Bizimle beraber sivillerin de olduğunu anlatmış mıydım?"

"Nine he bu!" dedim alayla Dicle'ye dönerek. Dicle ise gülmüştü. "Hatta ne ninesi? Benim ninemin bile bu kadar düşük hafızası yok! Oğlum sürekli anlattığın şeyleri tekrar tekrar anlatıp durmasana!"

"Şerefsiz iyilik yaramıyor ya sana! Sen sormadın mı neler yaşadınız falan diye? Anlatıyorum dinlemiyorsun paşam! Ha bu arada şeyi de anlattım mı... Asya'nın zombiler tarafından ısırıldığını?"

"Elf onu 3. anlatışın olacak."

"Ha öyle mi?" dedi geriye yaslanarak. Ardından güldü. "O zaman başka da anlatılacak bir şey kalmamış gibi. Ee? Sen ne yaptın bizim yokluğumuzda?"

"İngilizcemi geliştirdim." dediğimde başını salladı. O sırada da gözleri belimdeki kemere takılı kalmıştı.

"Bu arada bir şey soracağım... Sen o arbalet setini nereden aldım demiştin?"

"Sen samuray kılıcını nereden buldun?" diye alayla sorunca gergince güldü.

"Sen sormazsan ben de sormamış gibi davranırım."

"Kabul."

"Siz anormalsiniz yemin ederim. Birisinde kılıç var birisinde arbalet..."

Cins cins ona aşağılayan bakışlar attığımız sırada Merve kulağıma doğru eğilip "Kendisinin adı Kerim olan çivili bir sopası var!" demişti herkesin duyabileceği bir yükseklikle. Zehra ise göz devirerek bizi umursamadığını ima edercesine tekrar Gece'ye döndü.

"Gece! Sabahtan beri sen neyi düşünüyorsun lan?" diyerek elini Gece'nin önünde salladı Zehra. O zaman da Gece daldığı düşlerinden ayrılmış ve silkelenerek bize dönmüştü.

Sanırım hala şu küçük kızın ölümü için üzgündü.

"Bakın Asya'yı tanımadım ama ölümü için üzgünüm." dediğimde Merve omuz silkti.

"Valla ben üzgün değilim. Ben size söylemiştim kardeşim! Biriniz şu çocuğun sorumluluğunu üstlensin yoksa kitapta öldürtürüm dedim. Dedim mi demedim mi? Dedim! Şimdi kimse vicdan yapmasın başıma..."

"Sen ne diyorsun oğlum?" diye Merve'ye döndüğümde omuz silkti durgunca. 

"Bilmem ki. Kendi kendime konuşuyorum işte... Açlıktan... Gece sen ne düşünüyordun?"

"Emin değilim... Bir şey yok. Her neyse. Ne kadar kaldı demiştiniz?"

"Neredeyse havaalanına vardık. Unutmayın uçak hazır. Yapmanız gereken sadece sessiz ve dikkat çekmeden uçağa girmek. Anladınız mı? Hava da kararıyor zaten. Daha fazla dikkatli olmanız gerekecek." dedi Derya arabasının farlarını kapatarak.

Sanki araba ses çıkartmıyor! Vay amk!

"Gerekecek derken? Sen de bizimle geliyorsun değil mi?"

"Eğer hayatta kalırsam neden olmasın..." diye mırıltıyla Dicle'ye yanıt verince Dicle aldığı cevap üzerine kaşlarını çattı.

"O ne demek?"

"Bineceğimiz uçak buraya iniş yapan tek uçak ve bu sayede de hala çalışır durumda olduğunu biliyoruz. İşin kötü yanı bu uçak yakıtı bittiği için acil iniş yapmak zorunda kalmıştı..."

"Yani bineceğimiz uçakta yakıt yok mu?"

"Yok." diye yanıtladı Lara.

Bu kadın Gecelerin bir zamanlar dersine giren edebiyat hocalarına benziyordu. Deniz Hoca!

eĞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin